Muhafazakar basının dini sorumluluğu

Yeniçağ, önceki günkü haberinde Yenişafak, Star ve Zaman Gazetelerinin Hariri Telekom grevini kırmaya yönelik haberler yaptığını okuyucusuna duyurdu. Diyeceksiniz ki bunda ne var?
Çok şey var.
Neden?
Şundan!
Söz konusu gazetelerin ve buna benzeyenlerin olaylar ve gelişmeler karşısında nasıl tutum takındıkları, hangi davranışları gösterdikleri ve bu davranışların ne kadarının İslam’dan ne kadarının İslam dışılıktan beslendiğini anlamak bakımından önemlidir.
Yani dünyevileşme sorununun boyutlarını anlamak bakımından Vakit, Yenişafak, Zaman, Milli Gazete, Star, Bugün gibi gazetelerle bunların çıkardıkları dergilerin, televizyonların tutumlarına bakmak gerekiyor.
Bakalım öyle ise.
İslam’ın dünyevileşme boyutuna bakıldığında hiç şüphesiz karşımıza dindar insan ve davranışları çıkacaktır. Esasında dinin gayesi de budur. Dinin öğretilerini kullar benimseyecekler ve benimsediklerinden hareketle yaşayacaklardır. Böylece din dünyaya uyarlanmış olacaktır. Esaslı mümin olmanın amacı kısaca budur. Bu kazanımlar sayesinde kişi dünyevileşecek, ortaya dindar kişilik çıkacaktır?
Dindar kişiliğin özünde Kur’anı özümsemek vardır. Kur’anı özümsemiş ve bunu yaşam alanlarında kullanmaya başlamış kişi, din, dünya dengesini kurmuş kişidir.
Böylece din, kendini kitaba hapsetmiş olmaktan çıkacak, hayatın her alanında uygulanabilir olacaktır.
Buraya kadar özetlediğimizden hareketle şimdi şu soruyu sorabiliriz: Peki, Hariri Telekom grevinde, emek ve alın teri başta olmak üzere, bunları önemsemez bir tavırla grev kırıcılığı yapmak, Allah’ın rızasını güden ve öne çıkaran Kur’an-î bir davranış mıdır; yoksa, politik ve ekonomik çıkarları önceleyen, halen iş başında bulunan politik iktidarı daha mühim gören, emeği ve alın terini yok sayan, patronun çıkarına hizmet eden, kaynağı dinî olmaktan çok dünyevi olan bir davranış mıdır?
Aynı soruyu bir de ülke stratejisi açısından Telekom kurumunun yabancılaştırılması açısından sormak gerekir. Bu konuda gösterilen tutum ve davranışlar da önemlidir. Telekom satışlarını okuyucusuna duyuran söz konusu gazeteler, Müslüman olmanın yükümlülüklerini ve sorumlulukları bakımından ne kadar çıkarcı ve dünyevi, ne kadar toplumu hesaba katan ehli sünnetçi ve dolayısı ile de imanî davranmışlardır?
Okuyucuları kendilerinin “elinden ve dilinden emin midir?”
Bunların yayınına bakarak aldatılmadığımızdan, toplumsal menfaatlerimize halel gelmeyeceğinden içimiz rahat yaşayabilir miyiz?
Asla!
Bırakınız Telekom grevini, Türkiye’nin AB ve Amerika ile ilişkileri dahil İslamî duyarlıkların en hassas alanı olan İsrail ilişkilerinde bile, yazar çizer takımı topyekün kitle halinde dünyevi iktidarı kurtarmak adına uhrevi sorumlulukları göz ardı etmektedir. Bunun böyle olduğuna dair binlerce, haber, köşe yazısı, röportaj vb. gibi örnekler bulabiliriz.
İslam’ın “elinden ve dilinden emin olunması gereken kimse” tanımının tersine, bunların elinde Müslüman birey, saptırma ve maksatlı haberlerle uyutulacak kimseler olarak görülmektedir.
AB’nin tüm dayatmaları meşrulaştırılmakta, toplumsal refleksler en aza indirilmekte, dindar birey inançlarından dolayı kolayca ikna edilecek kimseler olarak algılanmaktadır.
İslamî duyarlılıklar, AKP iktidarının çıkarı söz konusu olunca, muhafaza edici olmaktan çıkarılmakta, dinimiz, insanları sürüleştirme aracı olarak kullanılmaktadır. İnancın getirdiği Müslümanın Müslümana güven temelini kötüye kullanarak, okuyucusu olan Müminlerin beynine sorgulanmaksızın giren bu tür yayın organları sayesinde Türkiye, milli, dini, stratejik pek çok alanda gerilemiş, Batının Sevr politikaları kolayca içimize girmeyi başarmıştır. Halbuki dinin muhafazakâr tarafı, bizi hem uyarmalı ve hem de muhafaza rolünü sürdürerek, başta ABD olmak üzere AB ve İsrail politikaları karşısında bilincimizi uyanık tutmalıydı.
Maalesef tam tersi oluyor. Bu davranışlarıyla İslamcı geçinen medya, politik ahlakın asla dini olamayacağını göstermektedir. Çünkü amaçları farklıdır.

Yazarın Diğer Yazıları