Modernleşme/Cumhuriyet
Modernleşme deyince Batı standartları akla geliyor. İslâm dünyasında "modernleşme" kavramı yok; yenileşme yok. Hâlbuki modern dünyanın temel taşlarını örenler de Müslümanlar. 13. yüzyılda duruyor. Duruş; eskimektir; eskidikçe pörsümektir ve zaman geçince silikleşmek, hiçleşmektir. İslâm coğrafyası tarihiyle övünmeye kalkmasın!
İmparatorlukların medeniyetlerle birlikte var olduklarının elbette şuurundayım. İlim olmazsa, ne kadar kılıç sallarsan salla, o kılıcı sallayan kol yorulur. Eğer medenî bir dünyanız varsa, içtimaî, siyasî bir denge kurmuşsanız, uzun süre yaşarsınız. Osmanlı'nın süresini uzatması budur. Ama dengeler değişip Batı ilimde ilerlerken, İslâm âlemi ağzı açık Batı'yı seyrederse, biriktirdikleri eskir, zamana cevap veremez ve tükenir.
Osmanlı eskimiş ve tükenmiştir. Osmanlı'yı yıkan Batı değil; bizatihi kendisidir.
Sadece şu örneği vereceğim: Osmanlı beyliklerden, Rusya knezliklerden sıyrılıp çıktı. Rusya nasıl güç kazandı? Ve neden hep Osmanlı'yı yendi? 13 savaşta 11 galibiyet! Tek kelimeyle, içine ileriye matuf her şeyi sığdırabileceğimiz, "yenileşme" diyebilir miyiz? Araştırın! Komünizmin gelişi bile bir "yenileşme"nin neticesidir!
Ne yazık ki Türk dünyası, İslâmî temelde değil, Batı'nın getirdikleriyle uyanabilmiştir.
Prof. Dr. Konuralp Ercilasun, "20. yüzyılın başından itibaren Türk dünyasındaki modernleşme çabaları yeni bir devreye girdi. Bu devreye siyasileşme devresi denebilir." dedikten sonra şu değerlendirmede bulunur:
"Doğu Türklüğü 1905'te Rusya'nın Japonya'ya yenilmesinin yarattığı sosyal ortam içerisinde toplantılarla çözüm arama çabalarına devam etti. 1911'den itibaren de Azerbaycan'da Müsavat partisinin ve takiben diğer bölgelerdeki partilerin ortaya çıkması ile modernleşme çabası siyasîleşmiş oldu. Buradaki siyasîleşme, Türklerin kendi kimlik ve kültürlerini koruyabilmeleri için Rusya içinde siyasî güç oluşturma çabası ile ilgilidir. 1917'de Çarlık rejiminin devrilmesinden sonra ise artık hedefler de siyasîleşmiş ve otonomi veya bağımsızlık söylemleri ön plâna çıkmıştır." (Türk Uygarlığında Cumhuriyet Evresinin Başlangıcı (1910-1950)", Turkic Civilization Studies I, 2015).
Osmanlı'da padişahlar eliyle başlayan modernleşme çabaları, İkinci Meşrutiyet döneminde, kaçınılmaz olarak, siyasî partilerin eliyle devam etmiştir. Bunun neticesi "cumhuriyet"tir. Osmanlı topraklarında "cumhuriyet" hareketlerini daha önce ele almıştık.
Kuzey ve Doğu Türklüğünde de, dünyadaki siyasî gelişmelere paralel bir uyanış başlamıştır. Prof. Dr. K. Ercilasun'un dediği gibi, bu modernleşme çabaları, Türk dünyasının her bölgesinde, belki de farkında olmadan, "cumhuriyet" fikrini de geliştiriyordu.
Türk dünyasında "cumhuriyet"e açılan kapılara şöyle bir göz atarsak, babadan oğula geçen hanlıkların, yönetimlerin yerini halk içinden çıkan aydınların çabalarıyla halkın iradesinin aldığını görüyoruz. Ne yazık ki Türklerin bu çabası akîm kalacak ve cumhuriyet idareleri Sovyet sahasında, Çin sahasında, İran'da bir bir güçlünün eline geçecektir.
Eskiyle övünmek bir yere kadardır. İbret için eskiye bakmalıyız. Neden arkadayız? Neden takipçiyiz ve neden öncü olamıyoruz?
Kuşku duy, sor, cevap ara!
Muhâkeme yürütenler zamanı yakalayabilirler.