Mısır, özgürlükler ve Che’nin Demokratlığı
Başbakan, “halkın taleplerine kulak ver” diyerek Mısır yönetimine çağrı yapınca, herkes, Kurtuluş Parkı’nda toplanarak Meclis’e yürümek isteyen kalabalıkların üzerine kış günü tazyikli su sıkılmasına dikkat çekti. “Kendi ülkesinde muhalefete oldukça katı davranan bir başbakanın”, Mısır’da Hüsnü Mübarek’e akıl veremeyeceği düşüncesi öne çıktı. Bu çelişki karşısında iktidar yanlısı medya köşeye sıkıştı.Mısır demecinden dolayı Başbakan’ı alkışlayanlar bile ister istemez Kurtuluş Parkı’ndan başlayıp Meclis’e yönelen gruba soğuk kış gününde tazyikli su sıkılmasının, milletvekillerinin dahi göz ardı edilerek gaz bombası atılmasının izah edilemeyeceğini yazdı.
Kurtuluş Parkı’ndan yürüyerek Meclis’e gitmek isteyen sendikal gurupların arasında CHE Guvera bayrağı taşıyanları görünce, birden bir başka çelişkiyi fark ettim. Kıta Amerika’sında sosyalist fikirleri sebebiyle idolleştirilen bu adam, 1959’dan beri tıpkı Hüsnü Mübarek gibi iktidarı elinde tutan Fidel Kastro’yu iktidara getiren kale komutanlarındandı. Dahası, emperyalizme karşı kendi halkını Fidel Kastro adına tek kişinin yönetimine mahkûm bırakmış, bıraktığı için de Kastro tarafından bakan yapılmış,çeşitli görevlere atanmış biriydi.
Küba halkını Amerika’yla korkutarak, Fidel’e teslim ettikten sonra ülkeyi terk eden sosyalist kahraman(!), 2011 Ocak ayının birinci haftasında demokratik hak arayışının sembolü olarak Türkiye’de Meclis’e yürüyenlerin elindeydi.
Demokratik hak arayışlarında sosyalist diktatörlerin ne işi var?
Hani Atatürkçüydük? Ve dolayısı ile milliyetçiydik? Öyle ise sembollerimiz neden yabancı? Kahramanlarımız neden bizden değil?
Çok daha önemli soru şu: Hüsnü Mübarek’le Fidel Kastro arasında yönetimin tekelleşmesi ve kişileşmesi bakımından ne fark var?
Küba halkının özgürlük alanını dıştan çepeçevre ablukaya aldıktan sonra tüm kişisel mülkiyeti devletleştiren yönetim, siyaseti, bürokrasiyi ve toprağı tek başına yönetmek için birkaç milyon kişinin ölümüne sebep oldu.
Özde doğruluk ile sözde doğruluğu, özde demokrasi ile sözde demokrasiyi birbirinden ayırmak için sembolleri, simgeleri ve ritülleri de ayıracağız. Aksi halde sosyalist bayrak, flama, simge ve sembollerle demokrasi savunduğunuzu sanırsınız. Sosyalist hedeflerle demokratik hedefler aynı değildir. Sosyalist yürüyüşle, tek adam, tek parti, kapalı rejime varırsınız. Toprak, sanayi, işletme bakımından tek başına en üstün kapitalist devlet düzenine ulaşırsınız. Ötekilere açık, ancak, Amerikan düşmanlığı üzerine kurulu bir ideolojik emperyalist karşıtlığını benimser,kendi putunuzu yaptıktan sonra tapar hale gelirsiniz.Hâlbuki başkaları da size göz dikmiştir.Ve siz, enternasyonalleşerek, millileşilmeyeceğini unutursunuz.Bu yolun sizi götüreceği yer burasıdır. Bugüne kadar da hep böyle olmuştur. Ancak, Mustafa Kemal’in yolundan giderseniz, tek adam, tek kişinin yönetimine ulaşırsınız önce, sonra hür seçimler, özel mülkiyet, her şeyin devletleşmediği sosyal düzen ve bireysel haklara ulaşırsınız. Burada özgürlükler ve demokrasi vardır.
Mustafa Kemal’in emperyalizm reddiyesi Amerikan karşıtlığı üzerine kurulmamıştır. Ülkenin milli menfaatlerine her kim ya da ne uygun düşmüyorsa, adı Amerika olsun, İngiliz ya da Rus olsun fark etmez karşı çıkarsınız. Buna milli duruş derler.
İşte bu tavrı ve duruşu bir yabancıyı kahraman edinerek yapamazsınız. Dolayısı ile CHE ötekidir.
Eğer size göre CHE öteki değilse, bizdeki bazılarına göre de Müslüman Kardeşler yahut Hizbullah öteki sayılmaz. En azından adında Müslüman olanlarla aramızda kültürel benzeşme var. Yanlış mı?
Emperyalizm karşıtlığı millileşmekle olur. Enternasyonallikle bağımız teknolojidir.
Sonuç olarak lafı yeniden Mısır olaylarına getirirsek, Başbakan Erdoğan’ın Mübarek’e “in aşağı halkı dinle” demesini herkes gibi yadırgarız, lakin meselenin uluslar arası boyutunun da farkında olduğumuzu göz ardı etmeyiz.