Millî birliği bozdular
"Ülkeyi yönetmeye talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını belirtmek isterim…"
AKP liderinin bu cümlesi, demokrasinin sonuna işaret ediyor.
Muhalefete "ülkeyi yönetmekten vazgeçin çağrısı" yapmaktır bu.
Sık sık darbelerden şikâyet eden ve ikide bir de kendi dışındakileri siyasi darbecilikle suçlayan AKP yönetiminin, muhalefeti yürütmenin dışına davet etmesi sözün bittiği yerdir. Muhalefet, yürütme alanın dışına çıkıp, tercihlerini iktidar olmama üzerine kurduğu andan itibaren rejimin muhalif memurlarına dönmez mi?
Eski Sovyetlerden bağımsızlık kazanan devletler gibi olur. Hâlbuki muhalefetin varlık nedeni, iktidardaki parti ya da partilere alternatif olmalarının yanında, halkın denetim gücünü kullanması ve rejimin sürekli demokrasi halinde kalmasını sağlamaktır.
Cumhurbaşkanlığı (CB) Hükümet Sistemi, daha ilk yıllarından itibaren demokrasiyi ortadan kaldırmakla kalmadı, aynı zamanda muhalefete, iktidara heveslenmeden görevde kalın çağrısı yaparak da bunu tescillemiş oldu. Bu sebeple, Türkiye''nin güvencesi olmadığını, halkın yetkilerine gözünü diktiğini, iş başında en kötü, en zarar verici ve en çıkarcı yönetim olsa bile, halkın yine de buna razı olması gerektiğini iddia etmeye başladı. Hatta bunu Hayrettin Karaman gibi teologlarla; "iktidara zarar verecekse haksızlık ve doğruları söylemek caiz değil" söylemleriyle doğrulamaya, haklılandırmaya çalıştı.
AKP iktidarlarının 19 yıla damgasını vuran ve artık tarihe mal olan onlarca hatası ortada duruyor. Ülkenin içine düşürüldüğü hem siyasi ve hem de ekonomik krizler gittikçe derinleşiyor.
AKP iktidarları sadece ekonomiyi bozmadı, aynı zamanda;
-Millî birlik ve beraberliği partizanlığa dönüştürerek tahrip etti.
-Parlamenter sistemin milletvekillerine verdiği halk adına yönetimin denetlenmesi, bütçenin onaylanması, kamu haklarının korunup savunulması yetkilerini yok etti, pek çoğunu en aza indirdi. Böylece milleti, milletin kendisi değil, seçtiği hükümranlar yönetmeye başladı.
-Hukuk, etkisizleşti. Siyasetin boyunduruğu altına girdi. Mahkeme kararlarını dinlemeyen alt mahkemeler türedi. Bunların pek çoğunda görev yapan hâkim ve savcılar iktidarın hoşuna gidecek kararlar verdiği için terfi ettirildi.
-Türkiye''de eskiden de tartışılan "hukukun üstünlüğü" alanı, var olan gücünü de kayıp ederek, bizzat "üstünlerin hukuku" haline geldi.
-Silahlı Kuvvetlerin yapısı tamamen bozuldu. Ordu siyasete eklemlenerek her bir kuvvet, genelkurmayın ortak şemsiyesinde bütünleşecek yerde, Millî Savunma Bakanlığı''na bağlandı.
-Yetmedi, bürokrasi devletin (halkın) bürokrasisi olmaktan çıkarıldı, partileştirilerek iktidarın bürokrasisi haline getirildi. Bu yapılırken de sanki hak ve doğruymuş gibi "halk bizi seçti, öyle ise istediklerimizi istediğimiz yere atar, görevlendiririz" anlayışı yerleştirildi. Hâlbuki devlet milletindir. İktidardakilerin şahsi malı veya şirketi değildir. Neyin nasıl yapılacağı kanun, tüzük ve yönetmeliklerde bellidir. Herkes buna göre görev yapacaktır.
-Yönetim, yasaya göre, yasaya uygun, liyakatli bürokrasi ve siyasi seçilmişler tarafından yürütülür. Hesap verebilir olur, bunun için de denetlenir. Millet adına yönetimin görev ve faaliyetlerini, öncelikle Sayıştay, yetkili olmadığı yerlerde müfettişler ve yetkili amirler ve kamu görevi yapan basın/medya denetler. Bu durumda ortaya yönetenlerin amel defteri ortaya dökülür. Günahı ve sevabını yasal ölçütler belirler. Yürütmeyi (siyasal iktidarı) ise bizzat kendi kendini yönetmekle görevli halk yapar. Bunun yolu da seçimdir.
AKP ve ortaklarının CB Hükümet Sistemi, Türkiye''nin geleceğini karatmaktadır. En kötüsü de millî birliği tahrip etmiş ve etmektedir. Milleti bölmekte, muhalefeti "zillet" olarak düşmanlaştırmaktadır. Verdiği bunca zarara bakıldığında en kısa sürede iş başından ayrılması gerektiği görülecektir. Türkiye''ye yapacağı en büyük iyilik, en kısa sürede seçime gitmektir.