MHP'liler AKP'ye mecbur mu edildi?
Mağrur olmamak gerek... Güç bende dememek gerek... Gözünü açıyorsun, sonra bir kapıyorsun, tekrar açtığında su misali zaman akıp gitmiş... Zaman akarken devran da dönüyor. İhtiyatlı olmak gerekir. Hazır 4 yıl kazanmışken benden olmayan varsın yıkılsın, varsın ölsün, denilmemelidir.
Ak Parti, neden bu kadar oy aldığının analizini yapmalıdır.
7 Haziran'dan sonra da yazdım. Halk istikrar için AKP'ye yönelebilir. Bu tespitimi esnaf temsilcilerinin görüşlerine dayandırmıştım.
Geriye dönüp "MHP neden hep 'hayır' dedi? CHP, istikşafî görüşmelerin bir tuzak olduğunu neden fark edemedi? MHP-AKP tabanı bir araya gelmek istiyor, koalisyon kurun, diye yükselen sesleri MHP yönetimi neden duymadı?" diye sorgulamanın artık bir anlamı kalmadı.
"Büyük Şef", büyük oynamak istiyordu. Oynadı ve kazandı. CHP de, MHP de "Ne derseniz o olsun. Birkaç bakanlık verin. Hatta icraî bakanlıklar da olmasın, ortaklık kuralım." deseydi dahi bu iş olmayacaktı.
Doğu ve Güneydoğu'dan CHP ve MHP nasıl olsa oy alamıyor, PKK'nın karşısında bari Ak Parti alsın demişimdir. 7 Haziran'ı geçelim, daha önceki seçimde AKP fazla oy alınca buruk bir sevinç yaşadığımı yazmıştım. Şimdi HDP'nin gerilemesinin çok büyük ama çok büyük anlamı var. PKK için sonun başlangıcı demektir. PKK ile kankalık bitirilince ne demiştim: "Yürü Reis! Bu yollarda beraber ıslanalım, Destek bizden!" (27 Temmuz 2015). PKK'laşan kaybeder. (CHP'nin HDP'nin kuyruğunda yürümesi kaybettirmiştir.) AKP, PKK'yla mücadeleye başladıktan sonra o bölgeden oy almıştır. (Artık buzdolabının fişi çekilmelidir. Ne kadar mücadele o kadar çok oy!)
PKK ile mücadelenin başlaması, MHP'lileşme, AKP'ye kazandırdı mı, dersiniz?
7 Haziran'dan sonra halktaki MHP-AKP koalisyonu arzusu, 1 Kasım'da sandığa aksetmiş görünüyor. Bu koalisyon kurul(a)mayınca, MHP'ye oy verenler, "O zaman AKP'ye oy verelim, tek başına iktidar olsun. 'Tek vatan' diyorlar, 'tek bayrak' diyorlar, 'tek millet' diyorlar." demişlerdir.
(Gerçi "Büyük Şef" 'tek millet'i adlandırmakta zorlanıyorlar ama, etnik menşei ne olursa olsun, herkes Türkçe konuşuyor ve "Türk" kimliği altında. Ülkenin yapısı bu. Bir kere bayrağın adı "Türk bayrağı". Hepimiz bu bayrağın bir ucundan tutmuyor muyuz?)
Aklınıza geliyor mu? 7 Haziran'dan sonra AKP-MHP koalisyonunun tabandan kuvvetle talebi, "Büyük Şef"i umutlandırmış olabilir. Hesabı bu talep üzerine yapmış olabilir ve bu talep üzerine PKK'ya karşı tavrı kesin almış olabilir. (Komutanların "Artık yeter! Madem PKK'laşılacaktı bunca yıl neden mücadele edildi! PKK tepelenmelidir." ültimatomu demeyelim de ısrarının da olabileceğini hesaba katmalıyız.)
Tabanda bu AKP-MHP yakınlığını gören "Büyük Şef", muhtemeldir ki, insanları 1 Kasım'a mecbur etmiş ve naçar MHP'ye oy verenler bu defa AKP'ye yönelmiştir.
MHP yönetiminin manevra kabiliyeti kısırlığını, oturarak, hareketsiz kalarak, konuşmayarak politika üretileceğini sanmasını da dikkate alalım. Milletin sıtkı sıyrılırsa, dönüşü olmaz. Bilesiniz. MHP'deki kıpırtılar bu sefer ciddî. Yazacağım.
(Görülen lüzum üzerine: Bu yazımı gazeteleri okumadan önce yazdım!)