MHP'de zillullah (2)
Sonda bir bölümünü vereceğim yazı sanrım, birçok gazetecinin masasının üzerindedir. Yayınlarlar, yayınlamazlar, bilemem. Ben yayınlayacağım.
("Balgat Komitacıları"nın, bazı internet sitesi yöneticilerinin, bu tür yazıları yayınlamamaları için yarı tehdit telefonları açtıklarından haberdarım.)
"İhtiras"la "muhteris" arasındaki farkı biliyorsunuz elbette...
"İhtiraslı" derseniz, iyiye yorabilirsiniz ama "muhteris" derseniz mana tamamen değişir. Türkçenin güzelliği burada... İki kelimenin de kökü "ha-ra-sa (sad)"dır.
"Muhteris"e "ihtiraslı" demek hafif kalır. İçine çıkarı da katmalıyız, doyumsuzluğu da, önünü görememeyi de, yol arkadaşlarını yarıda bırakmayı da, hep bana hep bana demeyi de... Aklınıza başka ne geliyorsa katabilirsiniz.
Aşağıdaki yazıyla yukarıdaki izahım arasında nasıl bir bağ kurarsınız? Size kalmış!
Yazan Alevî teorisyen bir arkadaş. İlâhiyatçıdır; Kur'ân meâli ve daha birçok yayını vardır. Ülkücüdür. Resmî vazifesi olduğu için ismini vermeyeceğim.
* * *
"İslâm tarihinde bir kısım sultanları tavsif ederken kullanılan ama mümin gönülleri de son derece rahatsız eden bir tabir vardır; Zıll'ul-lahi Fi'l ard... [Zillullahi fi'l-arz]
Anlamı nedir mi dediniz?
'Allah'ın yeryüzündeki gölgesi!'
Evet, bir kısım sultanlar -ki bunların içinde Osmanlı sultanları da vardır- kendilerini yeryüzünde Allah'ın tecellîsi, gölgesi olarak niteleyip ya da nitelettirip zımnen de olsa haşa tanrılık veya yarı tanrılık iddiasında bulunmuşlardır. Bu sakat anlayışın kökü ta Mısır kralı Firavun'a kadar gitmektedir.
Firavun, halkına seslenirken çoğu zaman; 'Ben sizin rabbiniz değil miyim?' demiştir. Malûm olduğu üzere rubûbiyet, ulûhiyetin bir parçasıdır. Rablık iddiası ilâhlık iddiasını mündemiçtir.
Firavun halkına karşı rablık ve ilâhlık taslarken şunu söylüyordu aslında;
Sizin karnınızı doyuran benim!
Size barınacak evler veren de benim!
Üzerinde yaşadığınız topraklar benim ve soyumun mülküdür. Size bu topraklar üzerinde yaşama hakkını ihsan eden benim!
O hâlde bana itaat etmelisiniz!
Bana tapınmalısınız!
Aksi hâlde yaptığınız nankörlük olacaktır!
Tıpkı Firavun gibi bir kısım İslâm sultanları da Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olmak iddialarıyla tebaalarına bir tür rablık, ilâhlık taslamışlardır. Rafine İslâm itikadınca bu, aslında apaçık bir şirktir. Yani Allah'a eş koşmaktır. Oysa Allah şeriksizdir. Müşrik Arapların Kâbe'deki putları Allah'a eş koşmaları gibi bu sultanlar da kendilerini yüce yaradana eş koşmuşlardır.
Mesele sadece sultanlık / krallık düzeyinde kalmamıştır.
Bir kısım tarikat şeyhleri, bir kısım ulema, bir kısım topluluk önderleri de kendilerini Allah'ın gölgesi gibi addetmişlerdir. Heyhat vazgeçilmezlik fikri ile kendilerini sözde ilâhî bir zırha büründürüp her nevi itiraza, eleştiriye ve uyarıya set çekerek hâşâ tanrılaşmış olanlar mezarlıkların kendileri gibi niceleri tarafından doldurulmuş olduğunu bir türlü görmek istemezler."
* * *
Sözün nereye varacağını tahmin ediyorsunuzdur. "MHP'de zillullah"ın devamı yarın.