Meclis’te köpek atışması
TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda, “Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” görüşülüyordu. Sınırsız köpek sevgisiyle yürekleri çarpanlarla, köpeklerin saldırısıyla hayattan kopanların anneleri, yakınları da o salondaydı. İki tarafın kalabalığı salona sığmadı; mekân değiştirildi. Karşılıklı sözler havada uçuştu. Çocuklarını köpekler yüzünden kaybedenlerin bile üzerine yürüdüler.
Kanun teklifi veren hükûmet tarafı, uyutmak da gerekir, diyor. Dolaydan öldüreceklerini söylüyor. Diğer taraf uyutmaya/öldürmeye karşı. Kısırlaştırmayı yeterli görüyor.
Bir acımdan bahsedeceğim.
Yurt dışındayım. Bir üniversitede ders veriyorum. Bir akşam püfül püfül esen rüzgârda yol üzeri gezintideyiz. Kahverengi orta büyüklükte bir köpek peşimize takıldı. Sevindik tabiî. Üniversitenin lojmanındayız. Bizim köpeğimiz olur, dedik. Epey gittik, dönüyoruz... Köpek yine peşimizde bizimle yarenlik ediyor, sevdiriyor kendisini. Lojmanların avlusuna girdik. Baktık, köpek bizden ayrılıyor. İleride, bir lojmanın önünde çay içip sohbet eden ailenin yanına gidiyor. Şaşırdığımızı gören aile fertleri güldüler: “Bizim köpek. Dolaşır geri gelir.” dediler. Aileyle biraz sohbet edip ayrıldık.
O köpek neden bize takıldı? Aynı mekânda olduğumuza göre tanımış olmalı.
Yine o şehirde çok acı bir olaya da şahit oldum. Kalabalık yerdeyiz. Bir küçük siyah köpek yola atıldı. Hızla gelen otomobil köpeğe başından çarptı. Hayvancağız oracıkta hayattan koptu. Otomobili süren durmadı; bastı gaza gitti. Arkasından çok insan ağır sözler etti ama... Hayvan yoktu artık. Dayanılmaz acı veren bir görüntüydü. Hatırladıkça içim sızlar.
İşte bu tanıklık ve bu sızı “merhamet”le bütünleşiyor. Köpekler de yaşamalı. Ama nasıl yaşamalı? Bu sorunun cevabını verebiliyor muyuz?
Sahiplendirmeden bahsediliyor. Kim ne kadar sahiplenecek? Hadi sahiplendi, özellikle büyük şehirlerde nerede nasıl barındırılacak? Zaten süs köpekleri sahipleniliyor. Bazen, avlulu evlerde büyük köpekler de besleniyor. Ama bu deryada damla misali.
Kabaca 4 milyon köpekten bahsediliyor. Başıboş kalan köpekler ister istemez yollarını saptıracak, insanlara zarar verir hâle gelecek.
Başıboş köpekler, kendilerini besleyenlere de zarar veriyor. Basın yayın organlarında haberleri çıkıyor. Şu haberi hatırlayacaksınız:
“Eskişehir'de beslemek için gittiği tarlalık alanda köpeklerin saldırısına uğrayan hayvansever kadının cesedi parçalanmış hâlde bulundu.” (14 Mart 2015)
İkisi de tıp doktoru olan “dost” köpeklerin saldırısıyla hayatını yitiren genç kadının anne-babasının acıyı içlerine gömebileceklerini düşünebilir misiniz?
Sahiplendiği köpek genç mimarı hayattan koparmıştı:
“Urfa'nın Siverek ilçesinde sokakta gezdirdiği köpeği tarafından ısırılan mimar Lütfü Seray, kuduz teşhisi konulmasının ardından tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.” (12 Temmuz 2023)
Köpek sevgisinin dozu kaçırılıyor. Bu acıları kimse akıllarına getirmiyor.
En tehlikelisi, köpek sevgisinin maksadını aşması, kör ideolojinin demir parmaklıkları içine sıkıştırılması.
Demir parmaklıkları aşmalı, makulü bulmalıyız.
“Canlı” öldürülmesin. Herkesin memnun olacağı tedbir alınsın.
***
Köpek diyoruz... Acıyla yoğrulmayalım.
Tahsin Nâhid’den şu mısralar sizi edebî dünyaya götürsün, istiyorum:
Sükût içinde uzaktan köpeklerin meş’ûm
Uğuldayan sesi a’sâb-ı leyli titretiyor...
Bu mısralar, Tahsin Nâhid’in (1887-1919) “Söylesene!” başlıklı şiirinden. Şiirin altındaki tarih “Cağaloğlu 1322 [1906]”. Bu şiir, Resimli Kitap’ta yer alıyor: C. 1, S. 6, Mart 1325 [Mart 1909].
Bu mısraları “Köpeklerin uğursuz sesi gecenin sinirlerini kaldırıyor.” diye açıklayabiliriz.
Tahsin Nâhid’in mısralarında geceyle ilgili “teşhis” sanatı karşımıza çıkıyor. “Teşhis” sorulabilir. “Teşhis”, “intak”la birlikte açıklanır: “Teşhis ve intak: Mecazla ilgili sanatlardandır. İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insan özelliği vermeye teşhis, onları konuşturmaya intak denir. Kişileştirilen her varlık konuşturulmayabilir. Teşhis ve İntak'ın en yaygın örneklerine fabllarda rastlanır.” (Arslan Tekin, Edebiyatımızda Terimler)
Şair Tahsin Nâhid, bir zamanlar “Bir Dinozorun Anıları” kitabıyla çok konuşulan İngiliz dili ve edebiyatı hocası Prof. Dr. Mîna Urgan’ın (1915-2000) babası. Mîna Urgan’ın üvey babası da tanıdık: Falih Rıfkı Atay.