MEB’in tarikat sevdası
Hayata materyalizm üzerinden bakmıyoruz. Neden sonuç ilişkilerini buna göre kurmuyoruz. Kendimize yön verirken manevi değerlerimizi de hesaba katıyoruz. Bu sebeple din eğitimine karşı değiliz. Bunları söylerken kendimi kast ediyorum. Bir grup adına yazıp söylemiyorum.
Din eğitimi, zaten yüzlerce öğretmen kadrosuyla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öğrencilere verilmektedir.
Lakin din eğitimi eşittir, tarikatçı “sofi” eğitimi demek değildir. Kaldı ki günümüz Sofiliyi tartışılacak boyutta, absürt (uyumsuz, çelişik) bir dünyanın içindedir.
Öyle ise Milli Eğitim Bakanının okullarda tarikat kadrolarıyla birlikte dini öğretim vermesinin ve bunu “Sürdüreceğiz” demesinin gereği nedir?
Kendi öğretmen kadrolarını yetersiz mi görüyor?
Yoksa inceltilmiş, seyreltilmiş, filtre edilerek, hayatın içine ince kılcal damarlardan yaşam koridorları açan tarikatçı dini yorumlara mı hevesleniyor?
Amacını ve mantığını anlatırsa belki biz de kendisine “Haklısın, devem ediniz” diyebiliriz. Ancak, sosyal hayatı iyice daraltan, günah yorumlarıyla, neredeyse insanı sokağa çıkamaz hale getiren ve özellikle de kadınlara tüm yeteneklerini “Allah’ın günah saydığı” gerekçesiyle yasaklayan tarikatçı İslam yorumuna çocuklarımızı teslim edemeyiz.
Sofizm, dini bir yorum olarak tanıtılıp, öğrenilebilir. Bunu anlarız, ama bir yaşam tarzı, yaşam kalitesi, İslam dininin tıpkısının kendisiymiş gibi öğretilemez.
Ayrıca yüzlerce din dersi öğretmenine güvenmemek çok düşündürücü bir anlayış. Sanki ortada gibi gizli ajanda varmış gibi, öğretim programının dışına çıkılması da kaygı vericidir.
Milli Eğitim Bakanı Türkiye’yi ve kendi toplumunu seviyorsa, Akılcı İslam’ın ana caddesinde yürümelidir. Yan yolları, ana kanallara bağlamaktan vaz geçmelidir. Çünkü bağladığı kılcal damarlardan gelen dini telkinlerin çoğu, tartışmalı, bilimle çelişkili, tıbba ve biyolojiye uymayan verilerle dolu. Mesela, “6 Yaşında kız çocuklarının evlendirmesi” gibi.
İslam’ın insana sunduğu yaşam koridorlarını daraltan, sosyal hayatı, büzüştüre büzüştüre küçücük bir yaşam alanına hapseden bu tür yorumlar akla ziyandır.
Milli Eğitim Bakanlığı (Maarif Nezareti) kurulmazdan evvel bütün okullar Şeyhülislamlığa bağlıydı. Devletin bütün hareketlerinde bilimsel konular dâhil, fetva alma yükümlülüğü vardı. Bakanlık kurulduktan sonra, sırası masasıyla rüştiyeler, idadiler açılıp, ders programları ortaya konulunca, ulema (şeyhülislamlık ve kadrosu), “Sıra ve masanın kiliselerde olduğunu, mekteplerin kiliselere benzetildiğini, dinin elden gittiğini, çocukların gâvurlaştırılacağını” söyledi. Böylece büyük bir kargaşa çıktı.
Hâlbuki o devirde devlet, Osmanlı Devleti, Padişah da Osmanlı Padişahı ve aynı zamanda halifeydi.
Kim kimi gâvur yapacaktı?
Halife halkını mı gâvur yapacaktı?
Türkiye bu tür siyasi çatışmalardan bugüne geldi. Dolayısı ile sormamız gerekiyor: Şimdi siz geriye dönmeye mi çalışıyorsunuz?
Bakanlığın Din Eğitim Genel Müdürlüğü ve ona bağlı yüzlerce öğretmeni olmasa, diyeceğiz ki: “Ne yapsın, kadro bulamamışlar, mecburen tarikatlara sarıldılar.” Lakin durum öyle değil. Devletten maaş alan yüzlerce kadrolu öğretmen var.
Madalyonun bir diğer yüzü ise meslekle ilgili. Öğretmenlik bir meslektir. Dolayısı ile mesleki becerileri ve yeterlikleri gerektirir.
Uzmanlaşma gerektirir.
Peki, tarikatçının mesleği nedir?
Tarikatçılık diye bir meslek mi var?
Kısaca şöyle söylemek mümkündür: Bakanlık koltuğunda oturanlar, bakanlığı yasaların ön gördüğü ve emrettiği alan dışına çıkardı. Yasalar, derse kimin gireceğini ve ne yapacağını açık açık söylüyor. Öyle ise bu yapılan suç değil mi?
Öğretmenin bulunmadığı yerde, mülki amirin onayı ile İl/İlçe Müftüsüne ders verdirsen sorun yok, ama siz, sisteme, sistem dışı kanalları bağlıyorsunuz. Bağladıklarınız da olağan dini bakışı temsil etmiyor.
Sonuç olarak; Milli Eğitim Bakanının bu tutumu, çağı gelecek çağa taşıyacak, dini içerik ve yorumlarıyla ilerlemeci bir dini anlayışını değil, gelenekçi, filtre edilmiş, özgülükleri kısa bildiği kadar kısan, yorumuyla dar alana sıkıştırılmış bir yaşam alanı sunan dini öğretiyi, tüm zamanların en doğru yorumu olarak dayatıyor. İşte bu gericiliktir.
Bu yorumun somutlaşan popüler felsefesi şudur: Erkeğe şalvar, sarık, kadına peçe ve ev hapsi. Böyle bir İslam yorumuyla büyük medeniyet kuramazsınız. Ancak Talibanlaşırsınız.