Lütfen, heba etmeyin genç teğmenleri!
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demek, suç olmuş.
Gerekçesi hazır:
Askerî disiplini bozmak.
*
Hani bazen aklıma:
Acaba bu insanlar “Fatih’in askerleriyiz” demiş olsalardı, ne olurdu merak ediyorum!
*
Kendilerine müthiş yatırım yapılmış…
Her biri vazgeçilmez cihan parçası olan bu teğmenlerimizin, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demekle, disiplin suçu işlemiş olacaklarına, sahiden inanıyor musunuz?
*
Bu eylem, subay oluşlarının ilk saatlerinde genç yüreklerin bir heyecanı olamaz mı?
*
Çok zor yetiştirilen bu gençler bir çırpıda heba mı edilmeli?
Gerçekten o genç subaylarımıza çok emek verildi ve bu genç subaylarımızın her biri, ‘Vazgeçilmez cihan parçası’ gibi yetiştirildi…
*
Geçit töreninde…
Üstlerini selamlarlarken…
Yapılan konuşmada…
Ve dönem birincisi genç subayımız, Sayın Cumhurbaşkanının elinden diplomasını alırkenki bakışlarına dikkat ettim de tıpkı kartal bakışlıydı…
Ne disiplinden taviz verir bir hâldeydi…
Ne de onların gözünde, o elbisenin altında suç işleyecek zerre bir tavır vardı.
*
Tıpkı ordularına gözünü kırpmadan “Size ölmeyi emrediyorum.” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün bakışlarını, onların gözlerinde görmek hiç de zor değildi.
*
Yeminlerinin sonrasında dağılıp da kılıçlarını havaya kaldırarak;
“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” demeleri niye disiplinsizlik olur…
Niye suç olur, onu da hâlâ anlamış değilim.
Bu ülkeyi kuran ve ülkesinin gençliğine emanet eden kurucu liderinin peşinden gidiyor olduklarını çağrıştıran bu slogan, üstelik de bu ülkenin en üst makamlarındakileri niye hoşnut etmesin, onu da anlamakta zorlanıyorum.
*
Çünkü o kartal bakışlı gençler, söz konusu yurt savunması olduğunda, inanıyorum ki onlar da sorumluluğunu üstlendikleri askerlerine “Ölümü emrederlerken’ Türk’e yakışan özgürlüğün nasıl bir bedeli olduğunu…
O özgürlüğün ise ülkesine göz dikmiş dış mihraklara karşı tıpkı yüz küsur yıl önce Mustafa Kemal, askerlerine “Ben size ölmeyi emrediyorum.” dediği gibi onlar da aynı duygularla yurt savunmasında canları pahasına gözünü kırpmayacaklarını söylüyorlardı.
*
Askerlik yeminlerinde de aynısını söylemiyorlar mıydı?
“Barışta ve savaşta…
Karada… denizde ve havada…
Her zaman ve her yerde…
Milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle hizmet…
Kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime…
Ve askerliğin namusunu…
Türk sancağının şanını, canımdan aziz bilip…
İcabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime…
Namusum üzerine ant içerim!” derlerken, bunu da yüreklerinden söylerlerken şimdi onların;
askerî disiplini bozmuş olduklarının düşünülmesi…
O heyecanın…
Ülkelerine bağlılıkları…
Ülkelerine sevdalı oluşları yok sayılarak, ihraç istemiyle disipline verilmeleri yok mu, benim de yurdum insanının da canlarımızı çok acıtıyor.
Bu kadar yürekli ve vatanperver genç subaylarımızın ihraç istemiyle disipline verilmeleri, inanıyorum ki -bugün değilse bile yarın- onları ordudan atmak isteyenlerin de vicdanlarını üzecek, yıllar sonra onlar da pişmanlık duyacaklardır.
*
Hani demem o ki neresinden bakılırsa bakılsın, o genç teğmenlerimizin, ben bir yurttaş olarak, vicdanlarda ‘İhraç edilmeyi’ hak etmediklerini düşünüyor ve o nedenle de vicdanlara sesleniyorum:
“Bu genç subaylarımızın hayallerini…
Ülkelerine olan sevgilerini…
Yarınlara olan güvenlerini…
Özgüvenlerini canlı tutmalarına devam edin.
Ve bu şekilde onları heba etmeyin lütfen!”
Lütfen!..