Ekonomi durgunluğa girdi
2024 üçüncü çeyrek (Temmuz-Ağustos-Eylül) GSYH’da büyüme oranları açıklandı.
*GSYH, üçüncü çeyrekte bir önceki yılın çeyreğine göre yüzde 2,1 oranında büyüdü.
*Bu yılın ikinci çeyreğine göre ise yüzde 0,2 oranında küçüldü.
*Yüzde 0,4 nüfus artışına göre hesaplarsak, fert başına GSYH hasılada büyüme (Reel gelir artışı) yüzde 1,69 oldu.
Türkiye’de 2024 GSYH büyüme yüzde 3 dolayında, dünya ortalamasına yakın bir oran olacaktır.
Büyüme nedir, ne değildir?
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde büyümeyi iki açıdan değerlendirmek gerekir:
*İktisadi ve sosyal kalkınmayı destekliyor mu?
*Sürdürülebilir olacak mı?
*Kapsayıcı büyüme midir?
İktisadi ve sosyal kalkınma; GSYH’da büyüme yanında, sosyal gelişme, eğitim ve sağlık, insani değerler, gelir dağılımı, demokrasi ve hukuku da kriter olarak barındıran bir göstergedir. Uygulamada demokrasi talebi olmayan toplumlarda, büyüme ve kalkınma olsa da, sonuna kadar gitmiyor ve kesintiye uğruyor.
Üretimde ve tüketimde büyümenin dış zararı, sosyal maliyeti yüksekse bu büyüme kalkınma ve refah yaratmaz.
Söz gelimi bir kimya fabrikası, baca ve arıtma takmamışsa, kimya üretiminde yaratılan katma değer büyümeyi artırır. Ama aynı zamanda bacadan çıkan zararlı maddeler, çevrede tarımsal üretime zarar verir. Tarımsal üretimde daralma olur.
Aynı fabrika atıklarını akarsuya akıtırsa, balıklar ölür. Yörenin potansiyel beslenme imkânları daralır.
Yine fabrika havayı ve suyu kirlettiği için, insan sağlığı olumsuz etkilenir, sağlık harcamaları artar. Topluma ilave bir maliyet yaratılmış olur.
Bir binanın yıkımında, makine ve işçi çalışır. Yıkım nedeni ile katma değer yaratılır ve büyüme olur. Ama aynı zamanda binanın yıkılması ile servet kaybı ortaya çıkar. Binanın yıkılması ile kira geliri olmayacağı için de, potansiyel büyüme negatif etkilenir.
Dış borç mal ve hizmet olarak, nakit olarak kaynak girişi demektir. Bu kaynağın üretimde ve tüketimde kullanılması büyüme yaratır. Ama aynı zamanda potansiyel büyümeyi düşürür. Çünkü net dış borç ödeme durumunda, borç mürettebatının GSYH’ya oranı büyüme oranından daha yüksek olursa, aynı zamanda yoksullaşma olur.
Büyüme kapsayıcı değilse, kalkınma olmaz.
Kapsayıcı büyüme, gelir artışının toplumun her kesimine fayda sağlamasını amaçlayan bir kalkınma anlayışıdır. Büyüme, gelir dağılımını bozmayan ve tersine düzelten bir büyüme olmalıdır. Sosyal refahı artırmalıdır.
ürkiye 2003 yılından beri büyüdü, ama aynı zamanda;
*Bugüne kadar 730 milyar dolar cari açık verdik.
*Siyasi iktidar, özellikle TOKİ üstünden ovalara, meralara imar izni verdi. Şimdi tarımsal üretim düştü ve artık tarım ürünlerini ithal ediyoruz.
*Siyasi iktidar sosyal faydası daha yüksek olan kamu altyapı yatırımlarını özelleştirdi. Halk daha pahalı ithal et yiyor. Yani özelleştirme sosyal maliyet getirdi.
*Kamu-özel iş birliği yolu ile pahalı altyapı yatırımları yapıldı. Bütçe ipotek altına alındı. Potansiyel kamu harcamalarına sınır getirildi ve potansiyel büyüme negatif etkilendi.
Türkiye durgunluğa girdi mi?
Resesyon, reel gayri safi yurtiçi hasılanın(GSYİH) iki veya daha fazla çeyrekte yıllık periyodda arka arkaya negatif büyümesi olarak tarif edilir. Ancak bu ezber doğru değildir. Gerçekte ülkeye göre değişir.
Üçüncü çeyrekte fert başına GSYH’da büyüme yüzde 1,69 oldu. Bunun nedeni hükûmet müdahalesidir. Hükûmet haksız rekabet yarattı.
Bir ay öncesine kadar, Merkez Bankası eksi reel faiz politikası uyguladı. Bankalar ucuz fon sağladı ve yüksek kâr etti. Hükûmet yasa çıkardı ve işletmeleri yüksek sigorta primleri ödemeye mecbur etti. Bu nedenle finans sektöründe yüzde 6,2 oranında büyüme oldu.
Siyasi iktidar her zaman inşaat sektörünü rant alanı olarak görüyor. Bu nedenle de TOKİ’nin imkânları devreye girdi ve inşaat sektörü yüzde 9,2 oranında büyüdü.
Durgunluk göstergeleri;
*Sanayi sektörü yüzde 2,2 oranında, imalat sanayi yüzde 2,8 oranında daraldı. Bu sonuçta işsizlik demektir.
*Gayri safi sabit sermaye yatırımları, yüzde 0,8 oranında daraldı. Yatırımlarda daralma durgunluğa giden yoldur.
*2021-2022 yıllarında yüzde onun üstünde olan talep artışı, bu sene düştü ve üçüncü çeyrekte 3,1 oldu.
*Büyüme trendi düşüş yönündedir. (Aşağıdaki grafik.)
Hükûmet şimdi dezenflasyonist politikalar büyümeyi düşürdü diyecektir. 2001 güçlü ekonomiye geçiş programı ile hem enflasyon düşürülmüş hem de 2002 yılında yüzde 6,4 oranında büyüme olmuştu.
Ekonomi yönetiminin iyi bilmesi gerekir ki; ekonomik istikrar ve refah yalnızca para politikası ile yalnızca vergileri artırmak ve sıcak para bulmakla sağlanamaz. Türkiye’de tek umut olarak görülen monetarist politikalar, gelişmiş Batı ülkeleri için geçerlidir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde büyüme değil kalkınma önemlidir. Bunun için de, büyüme ve kalkınma politikaları, sosyal maliyet yaratmayacak, kapsayıcı ve sürdürülebilir olmalıdır. Bu politikalara aklı eren ve beyin göçünden kalan genç iktisatçılarımız hâlâ vardır. Önemli olan siyasi iktidarın niyet etmesidir.