Bilesiniz istedim

Ne olmuş?

Kurtuluş fikrini önce vatan sathına yaymış.

Vatan sathına ektiği özgürlük tohumu ülkemde öncelikle vatana sevdalı herkesin yüreğinde filizlenmiş…

Arkasından olgunlaştırılmış…

Bütün Türk milletiyle paylaşılmış…

Kendisine, kendisini tanıyan tanımayan herkesi inandırmış ve gönül gönüle birbirleriyle bağlanmış olan bu insana mı olmadık yakışıksız sözler yakıştırıyoruz.

Sahiden aşk olsun size!

*

Sonuç itibarıyla, 26 Ağustos’ta 1922’de başlayan 30 Ağustos 1922’de son düşmanı ülkeden çıkartmasıyla birlikte Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temelleri iyiden iyiye netleşerek, 23 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması’yla birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde silah arkadaşları ve topyekun olarak kendisini bu topraklara aidiyet duygusuyla bağlanan insanların verdikleri mücadele sonrasında bir ülke kurmuş olan bu insana, olmadık hakaretler ediliyor!..

Olmadık laflar söyleniyor!..

Allah islah etsin” demekten başka ne denilir ki onlara!

*

Bugünden o günlere dair yorumlar yapılıyor…

Tıpkı İstanbul’dan, Doğu Anadolu’yu hiç görmemiş birinin ora hakkında ileri geri konuşması gibi 2024’ten 1920’ler 22’ler 23’ler hakkında yorumlar yapılıyor.

*

Bugün bana:

“Eğer Mustafa Kemal Atatürk’ün en belirgin suçu nedir?” diye sorsalar, hiç düşünmeden “‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti” adıyla bir devlet kurmasıdır” derim.

İyi ki de o suçu işlemiş, ben de o topraklarda doğmuşum.

*

Eğer illa da onda bir suç aranacaksa…

Onun dışında devrimlerinin hiçbirinin yanlış olduğunu düşünmüyorum.

Eksik olanları…

Zamansız yapılanları olabilir…

Tartışılabilir…

Ancak yanlış değildir ve yapılan devrimler doğrudur, diye düşünüyorum.

*

Ve biz bugüne kadar daha sonra 7 Temmuz 1939’da Hatay Devleti’nin de Türkiye’ye katılmasıyla birlikte o 750,000 km kare olan toprak parçası üzerinde:

Türk’üyle…

Kürt’üyle…

Arap’ıyla…

Laz’ıyla…

Çerkez’iyle…

Gürcü’süyle…

Muhaciriyle hep birlikte kardeşçe yaşamışsak…

Minarelerimizde ezan sesi duyabiliyorsak…

Dini vecibelerimizi rahatça yapabiliyor, yurttaşlık haklarımızı rahatça kullanabiliyorsak, Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun yol arkadaşları sayesinde değil midir?

Birazcık düşünsek mi diyorum!

*

Unutmayalım ki Mustafa Kemal ATATÜRK de bir insandı…

Bizim kurucu ve kurtarıcı liderimizdi…

Dünya liderleri arasında da çok özel yeri olan bir dünya lideriydi…

Onunla ilgili kim ne kadar ne söylerse söylesin ne dünya gözünde ne de ona inanan milyonlar gözünde değeri zerre kadar düşmez.

Ona düşman olacağımıza…

Onun bize emanet ettiklerine sahip çıkalım, derim.

Onun, dünlerde içinde bulunduğu onca zor şartlar içinde bize nasıl bir ülke bıraktığını düşünürken, bugünden yarınlara neler bırakıldığına bir bakalım…

*

Dün bangır bangır “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diye bağırırken, bugün onu dahi söyleyemiyoruz.

Dün, okullarımızda:

Türk’üm…

Doğruyum…

Çalışkanım, diye başlayan andımızı çocukça yüreğimizle ve bütün içtenliğimizle söylerken, bugün onu dahi söyleyemiyor, bugün, o günlerde yetişen insanları bugünlerde mumla arıyoruz.

*

Demem o ki bu ülkenin kurucusuna düşman olmadan önce, bugün bu ülkede ne oldu da millî ve manevi duygularımızla birlikte insan yanımız kayboldu, diye düşünelim, derim!

Eğer mücadele edeceksek bunlarla edelim, derim.

Bugün bu değerlerimizin nasıl kaybolduğunun peşine düşelim.

Bize bir ülke emanet eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le kavga ederek…

Ona küfrederek birilerinin ekmeğine yağ sürmüş olmaz mıyız?

*

İnanın bana, bu ülkeye sahip çıkmaktan başka çaremiz yok.

Bilesiniz istedim.

Bütün dünya Atatürk’e hayranken, biz ona düşman oluyoruz ya, kendimize haksızlık ediyoruz, diyorum.

*

Bilesiniz istedim.

Yazarın Diğer Yazıları