Liberalizm çıldırdı
Türkiye’de liberalizm çıldırdı. İslamcısından solcusuna kadar koro halinde herkesin sarıldığı siyasal nesne bu: Liberalizm!
Ne istiyorsunuz?
Özgürlük!
Başka?
Statükolara karşıyız.
Bireysel haklarımızı istiyoruz.
Vatanın şu kadarını da Kürtlere versek ne olur? Zaten vatan diye bir şey yoktur. Vatan dediğiniz şey, Fransız ihtilalinin yarattığı bir kavramdır.
Kürtlere devlet yapmadığını bırakmadı. Şimdi haklarını istiyorlar bundan doğal ne var?
Özelliği, içeriği, niteliği ve tarihselliği önemli değil. Sadece “vermemiz lazım” korosuna koşan koşana.
Öyle ki ilk başlangıcında “Kuzey Kıbrıs’ı verelim” bile listenin içindeydi. Sonra tek tek vermeye başladık. Irak’ta kendi koyduğumuz kırmızı çizgileri ABD’ye teslim ettik. Ekonomik çöküntü içindeki Yunanistan’ın Ege adalarından bazılarını ele geçirmesine bile göz yumduk. Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmakla işe başladık, ABD’nin yarattığı bölgesel hükümete yanaştık. Üstüne üstlük bir de “Kuzey Irak’ı biz inşa ediyoruz” diyerek, kendi düşmanımızı geliştirmekle övündük.
Liberalizmin çılgınlığı sınır tanımıyor. Önüne gelen her şeyi “eskidendi bunlar. Köhne anlayış. Statüko” diye yıkıp geçiyor.
İşin en ilginç yönü Türkiye’deki solcuların, tam tersi olan liberalizme evrilerek liberalleşmesi değil. Asıl mesele İslamcıların evrilerek, kendi köklerini sil baştan yeniden yorumlayarak liberalleşmeleridir. İslamcı kanadın gelenekselcilikle liberalizmi eşleştiren anlayışının temelinde belirleyici öğe dinin kendisi değil, kurtulmaya çalıştıkları Kemalizm ve onun beraberinde getirdiği demokrasi, insan hakları ve laikliktir. Eş deyişle suçladıkları ve düşman ilan ettikleri statükonun ta kendisidir. Liberalizm, İngiltere’ye ve Fransa’ya teokrasinin bir sonucu olarak değil, demokrasinin bir icabı olarak gelmemiş midir? Ve bu gelişin sonucu, hem ekonomide ve hem de toplumsal, siyasal alanda liberalleşmeden geçmemiş midir?
Evet aynen öyle olmuştur.
Bu durum, aynı zamanda Türk eğitim sisteminin önemli bir başarısıdır. Tüm köktenci düşünceleri- ne derseniz deyiniz- demokrasiye ikna etmiştir.
Varlık sebebi olan statükoyu alt ederek iktidara gelen İslamcı kanat, iktidar gücünün verdiği güvenle, teokrasiye sarılmak yerine, liberalizme sarılarak özgürleşmeyi, çözülüp dağılma noktasına taşıdıkça, ülkenin iç düzeni kargaşaya dönmeye başlamıştır.
Birand’ın söylediği gibi hapisteki teröristbaşı sorun çözme mekanizmasına dönüşmüş, Türk siyasal hayatının yönetilmesinde önemli bir aktör durumuna getirilmiştir. İşte liberal çılgınlığın Türkiye’yi taşıdığı önemli bir sonuç da budur. Gelinen bu nokta, geleneklerin, tarihin, kültürün ve milliliğin liberalizme feda edildiğinin göstergesidir.
Liberal çılgınlık, aşırılaştıkça ve kırıp döktükçe, özgürleşmek yerine sorunlara teslim olmaya, yeni sorunlar yaratmaya dönüşmüştür.
“Sınır tanımayan özgürlükler ve beraberinde yükselen sınırsız demokrasi” algısının yarattığı sorun, tarihsel birikimi, toplumsal kurumları ve kültürleri, toplumsal birlikteliği ve bütünleşmeyi önemli ölçüde parçalamıştır. Taşları yerinden oynatan liberalizm, nerede duracak bilemiyoruz.