‘Laiklik isterük’ten ‘Şeriat isterük’e geçiş
Recep Tayyip Erdoğan’ın “Şeriat isterük!” demeye gelen konuşmasının, “Halifelik isterük!” diyenlerin pervasız gösterilerine karşı gelenlere bir gözdağıdır.
Siyasî İslâmcılarda halifeliğin kaldırılması onulmaz yaradır. Bir de “1924 Anayasası’nda yapılan “din” bağlantılı değişiklik... Bu da saldırılarda “siyasî İslâmcılar” için bulunmaz fırsattır.
1924 Anayasası’nın ilk üç maddesi:
Madde 1.- Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.
Madde 2.- Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslâmdır; resmî dili Türkçedir; makarrı Ankara şehridir.
Bu maddede ilk değişiklik 10/4/1928’de yapıldı: “Türkiye Devletinin resmî dili Türkçedir; makarrı Ankara şehridir.”
Son Değişiklik 5/2/1937’de: “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir.”
(Makarr: Arapçadan. Karar yeri, merkez. Başşehir)
(Hatırlatma: Türkiye Devleti’nin dinini belirten sözün “dini, dini İslâmdır” diye yazılması yaygın. Yanlış. Farsça tamlamadır: “din-i İslâm” (İslâm dini) yazılmalı.)
Anayasa’da yer alan “din-i İslâmdır” sözünün, 1928’da silinmesi, daha öncesinde 1923’te, yeni rejimde farklı ses çıkaranların, İkinci Meclis’te “temizlenmesi”, “Şeriat isterük!”, “Halifelik isterük!” nidalarını yükseltenlere “meşru zemin” hazırladığına inanılmıştır.
Recep T. Erdoğan’ın, “şeriat” savunmasını Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Merasimi'nde yapması çok tabiî görülebilir. O da bilerek bu merasimde böyle bir konuşma yapmış olmalı.
“Şeriat” tartışmalı bir mesele. Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimini de yakından ilgilendiriyor. Eğer bir itiraz olursa, “Dikkatinizi çekerim, din görevlileri için bu konuşmayı yaptım.” diyecektir. Bir de meseleye böyle bakmalı. Yalnız o konuşmadaki öfke diliyle, Diyanet’in o kuruluşunun adındaki “akademi” bağdaşmıyor:
“Farklı maskeler altında şeriat düşmanlığı var. İslâmın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık esasında dinin bizatihi kendisine husumettir. İnanıp inanmamak, yaşayıp yaşamamak elbette bir tercih meselesidir. Ama dinin emirlerine dil uzatmak başka bir konudur.” (1 Şubat 2024)
R. T. Erdoğan, yeri geliyor, laikliği de savunuyor. Açıkçası, Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da seri gezisinde laiklik üzerinde ısrarla durmasına bir mana veremedim. Demişti ki:
“Türkiye'de halkım benim bu konuda (laiklik) ne düşündüğümü çok iyi biliyor, çok iyi bildiği için yüzde 50 oy veriyor. Hiçbir sıkıntımız yok. Bu bölgeler, laikliği anlamada, tanımada inanıyorum ki şu anda bir müzakerenin veyahut bir tartışmanın içerisinde olacaktır. Ben laikliği dinsizlik olarak kabul etmiyorum, laikliği din karşıtlığı olarak kabul etmiyorum. Partimin programında laikliğin tanımı şudur: Kişi laik olmaz, devlet laik olur. Bir Müslüman olarak, laik bir devleti yönetirken bütün inanç gruplarına devlet eşit mesafede olur, Müslüman'a da, Hristiyan'a da Musevi'ye de ateiste de. Bütün inanç gruplarının inancı o devletin güvencesi altındadır. Bizim anlayışımız bu. Burada aykırı düştüğümüz durum varsa bunu her fırsatta, herkesle müzakere ederiz. Bu söylediğimin de bizim değerlerimize, İslâma karşı bir yanı varsa lütfen siz de beni ikna edin.” (16 Eylül 2011)
Türkiye’de uygulanan laikliğin “İslama karşı bir yanı” yokmuş!
Acaba “şeriat” derken, bir adım geri, bir adım ileri mi atıyor? İsrail’in katliamını protesto adı altında, acaba, “Halifelik isterük!” öne çıkartılarak zemin mi yoklanıyor?
Tepkiyi ölçtükleri anlaşılıyor. Yoksa R. T. Erdoğan şeriat üzerinde niye dursun.