Laik Devlette 'Hilafet' Gündemi
İktidara yakın bir yayın organının kapağında yer alan manşet, gündeme hilafet tartışmalarını getirdi. Söz konusu dergide dikkat çeken ifadelerde ise "Artık Ayasofya ve Türkiye hür" denilerek "Şimdi değilse ne zaman, sen değilsen kim? Hilafet için toplanın" çağrısı yapıldı.
Öncelikle şunu belirtmek gerek: Hilafet, Hz. Muhammed'in ölümü ardından oluşturulan siyasi bir makam. İslam'da kesin kurallara bağlanmış olmamakla birlikte biat ile belirlenen ilk dört halife hariç, Osmanlı'nın kurumsallaştırmasıyla, halifelerin babadan oğula vesayet yolu ile geçtiği görülmekte.
Özetle, hilafet, monarşik bir devlet başkanlığı olup, demokrasinin tam karşısında yer almaktadır.
Demokrasi ise, en basit tanımıyla, devlet başkanının seçimle belirlendiği sistem.
Anayasa'nın 2'nci maddesi uyarınca Türkiye ise, "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti".
Olmazsa olmaz demokrasi
The Economist'in 2019 Demokrasi indeksine göre, geçtiğimiz yıl, "Demokraside Geri Adım ve Küresel Protestolar Yılı" olarak adlandırıldı. Ülkelerin hemen hemen hepsinde gözlemlenen geriye gidiş Türkiye nezdinde ortalamanın çok daha üzerinde bir hızla gerçekleşti.
Seçim süreci ve çoğulculuk, hükümetin işleyişi, siyasal katılım, siyasi kültür ve sivil özgürlük kategorileri üzerinden yapılan demokrasi değerlendirmesi sonucunda tam demokrasi (koyu yeşil), kusurlu demokrasi (açık yeşil), melez rejim (sarı) ve otoriter rejim (turuncu ve kırmızı) olmak üzere yapılan sınıflandırmada Türkiye, dahil olduğu Batı Avrupa ülkeleri içerisinde melez rejim olarak adlandırılan tek rejim oldu.
Türkiye'nin seçim sürecinin demokrasinin gereklerini tam olarak karşılayamadığının, çoğulculuk ve sivil özgürlükler alanlarında ciddi eksikliklerinin bulunduğunun belirtildiği raporda en dikkat çeken nokta, önceki yıllarla yapılan karşılaştırma.
Endeksin ilk hazırlandığı 2006 yılında dünya ortalamasının üzerinde bir demokrasi puanına sahip olan Türkiye, 2014 yılına kadar bu puanını korusa da 2014 yılından sonra Türkiye demokrasisi, dünya ortalamasının altına doğru bir düşüş göstermiş ve bu düşüş, devam etmekle birlikte, bugün, antidemokratikliği herkesçe kabul görmüş Latin Amerika ülkelerinin pek çoğundan daha geri duruma gelmiştir.
Tartışmaları başlatan zemin
Bugün, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Ankara Barosu açıklamalarının ters düşmesi üzerine barolara bir ceza verircesine hızla getirilen çoklu baro düzenlemesi, Türkçeyi Arap harfleriyle yazmaktan vazgeçilmesini "anlamsız" olarak niteleyen açıklamaların yapılması, en önden ve gururla imzalanan İstanbul Sözleşmesi'nden dini ve kültürel değerlerle uyuşmadığı iddiasıyla çıkma söylemleri, mahkemelerden İslam hukukuna atıf yapan karar çıkması, birbirinden farklı alanlarda gibi görülen, aslında aynı düşünce doğrultusunda yapılan düzenlemelerden yalnızca birkaçı.
Bu sebepledir ki, AKP sözcüsü Ömer Çelik, Türkiye'nin "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olduğunu vurgulayarak hilafete karşı çıktığını açıklasa da tartışmaların sona ermesini sağlayamamaktadır.
"Cumhuriyet gözbebeğimizdir" diyenlerin topluma bunu inandırmaları içi hukuk devletine ve özgürlüklere önem vermesi, icraatlarının da buna ters düşmemesi gerekir. Bugün İslam ülkelerinin haline bakıldığında ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan kalkınmamızın tek yolu demokrasi pusulasının işaret ettiği yoldan gitmektir.