Küresel krizden kaçmak mümkün mü?

Dünyayı karıştıran soru şu:
Küresel ekonominin kıtalar ötesinde açmaza girmesi acaba bizim ülkemizi de etkiler mi?
Cevap kocaman harflerle “Evet!” olmalıdır.
Affedersiniz bu kadar kesin konuşma risk değil mi diyenleri duyar gibiyim, ama cevabım yine aynı.
Türkiye bu krizden bir biçimde etkilenecektir.
Emin misiniz?
Evet!
Peki deliliniz?
Var?
Nedir?
Bilim...
Ekonomi bilimi değil. Zaten ben de ekonomist değilim.
Peki, hangi bilim?
Sosyal bilim.
Allah Allah...
Ne diyor bu sosyal bilim ki siz bu kadar kesin konuşuyorsunuz?
Sistem teorisini bilenler söyleyeceklerimi hemen anlayacaklardır. Sistem teorisinin sayıtlılarından biri şudur: Sistemin herhangi bir yerinde meydana gelen değişme öteki parçaları etkiler.
Yani ekonomi sisteminin herhangi bir yerinde meydana gelen değişme elbette bağlı bütün sistemleri bir biçimde etkileyecektir.
Ancak..
Ancak ne?
Bu etkilenme, sistemin ilişkili olduğu çevresi ile ilgilidir?
Yine sistem teorisinin bir başka sayıtlısına göre hiçbir sistem boşlukta yer almaz. Yalıtılmış değildir. Bir sistemin çıktısı ötekinin girdisidir.
Türkiye 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte ekonomide yörünge değiştirdi. Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Özal, bu kararla birlikte Türkiye’nin ekonomik bağlantı noktalarını uluslararası kapitalizme bağladı.
Türkiye karma ekonomik modeli terk ederek, küresel ekonominin bir parçası olmaya adım attı.
Böylece, küresel sistemin bir öğesi haline geldi.
Ee, ne var bunda?
Şu var. Bu demektir ki Türk ekonomik sistemi, öteki sistemlerin ya girdisi veya çıktısıyla doğrudan ilintili hale geldi.
Öyleyse?
Öyleyse etkilenmemesi asla mümkün değildir.
Eğer etkilenmezse, sistem teorisi ve sayıltıları yanlış demektir ki bu durumda bilim yanılgı içinde demektir.
Başka?
Türk ekonomi sistemi karma ekonomiden liberal pazar ekonomisine tam katılım sürecinde bir şey daha yaptı. KİT kurumlarını özelleştirdi ve pek çoğunu yabancı sermayeye sattı.
Böylece küresel ekonominin uzantıları Türkiye’nin içine girmiş oldu.
Bundan daha vahimi de var. Özellikle 58, 59 ve 60’ıncı AKP hükümetleri döneminde finans sektöründe çok büyük oranda yabancılaşma sağlandı. Türkiye’nin hemen her ilinde menşei yabancı ortaklığına dayalı onlarca banka şubesi var. Bu durumda küresel ekonominin ve elbette küresel krizin çok uzağında değil bilakis hemen yanıbaşındayız.
Başta ABD olmak üzere AB tedbirler almak için kara kara düşünmektedir. Türkiye’yi yönetenlerin “tuzum kuru” havasında olmaları ise şaşırtıcıdır. Çünkü Türkiye, sadece cari açık, dış borçlanma, düşük kur yüksek faiz gibi ekonomik bükülmeler sebebiyle değil, aynı zamanda dışa bağımlı ekonomik yapısıyla krizden etkilenmeye en müsait ülkeler arasındadır.
Kapitalizm merkezi ABD’nin duruma el koyması zorunludur. Dolayısıyla Türkiye alınan tedbirlerin iyileşmeye katkısı oranında krizden etkilenecektir.

Yazarın Diğer Yazıları