‘Kul hakkı’ fetvası!

Diyanet İşleri Başkanlığı beni gerçekten şaşırttı. Camiye ezan okunmadan 2 dakika önce girdim. Eski derme çatma caminin yerine bir hayırsever üç katlı şiirin bir cami yaptırdı. Hayırseverin yaptırdığını kendisinin veya babasının ismini taşımasından anlıyorum. Cami mezarlığın başında. Cuma günleri mabet ile mezarlık arasında küçük alana hasırlar seriliyor. Geç kalanlar ister istemez, hasırlar üzerinde namaz kılıyorlar.
Ancak...
Avlu parmaklığının hemen önünde sokak ve öte tarafında bir bina. Bir yemek şirketine ait. Tam kıbleye gelecek şekilde Recep T. Erdoğan’ın tahminen 5’e 2 ebadında, resmini sallandırmışlar. Son bir baktığımda bir tarafa da Ahmet Davutoğlu’nun biraz daha küçük ebatta resmi asılmış. Kıblede iki kocaman resim. Şirketin insan sureti olan reklam panosu da cabası...
Cemaat, resimlerin karşısında namaz kılmak zorunda kalıyor.
Şirket sahibi AKP’lidir, resimleri asmıştır; bir sözümüz olamaz. Hemen karşıda cami... Hiç akıllarına getirmiyorlar mı, R. T. Erdoğan ve A. Davutoğlu’na secde eder gibi namaz kılındığını!
Müdahale etmek isteyen “iyi niyetli” AKP yetkilisi beni arasın, neresi olduğunu söylerim. (17/25 Aralık’tan sonra, yöneticiliğe devam edenlerin ne kadar iyi niyetli olacaklarını doğrusu bilemiyorum!)
AKP’lilerin fetvacısı “Fakih” bir yazısında, “Kıble tarafında fotoğraf olmamalı.” demişti.
Hasıra düşmemek için, erken gittiğim bu camide, hoca minberde konuşuyordu. “Kul hakkına da girecektim ama zaten hutbemizin konusu.” deyince, birden dikkat kesildim.
Diyanet, en titiz olunması gereken hususlarda suskundu. “Rüşvet”, “hırsızlık”, “yolsuzluk” (hepsi kul hakkına girer) mevzularını âdeta literatüründen silmişti. Sanki velinimet gördüklerine halel geleceğini düşünüyorlar, “hırsız”a “hırsız” demekten imtina ediyorlardı. “Yukarı”nın korkusu içlerine öyle sinmişti ki, “rüşvet” konulu hutbe bile geri çekmişti.
( “Yukarı”nın zımmî yasağı, aslında “Rüşveti biz yedik, kul hakkına biz tecavüz ettik ve parayı biz sıfırlardık!” demeye gelmiyor mu? Sanki suçlarını örtmek için suçun adının ağza alınmasını istemiyorlar!)
Diyanet, nihayet “kul hakkı” meselesine girdi. Hâdiseyi fark eden bazı gazeteler, “Diyanet hidayete erdi!” manasına gelecek haberler verdiler. (Hidayete erdirmesi gereken müesseseden hidayete ermesini beklemek!)
Belki de kul hakkı meselesine bütün cesaretlerini toplayıp girmişlerdir: Ne olacaksa olsun, bu kadar günah bize ağır geliyor, demişlerdir!
Biliyorsunuz, Diyanet, bir bakana değil, şimdi doğrudan Başbakan’a bağlı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Saray’dakine, “Her şeye karışma! Burada bir hükümet var!” sözünden sonra, “kul hakkı” hutbesi “hesaplı” bir müdahale olabilir mi?
Diyanet, içinde “rüşvet” ve “hırsızlık” kelimelerini geçirmemekle beraber, güzel bir hutbe hazırlamış.
Öyle bir zamanda hutbe okundu ki, cuk oturdu!
Saray, resmen, dünkü gazetemizin başlığındaki gibi, paralel bir devlet kurmuş ve ezip geçtiği hükûmete örtülü ödenek tahsis ettirmiştir.
Nereye gidecek bu paralar?

Yazarın Diğer Yazıları