Küfür olmaz! İnandır!
Yeni yıla "iman sorgulaması"yla girdik.
"İman", "İslâmcı" hükûmetle birlikte tartışmaya açıldı. "Din" şefleri saltanat sürüyorlar. Her biri kendine "İslâm" sınırı çiziyor. Kendilerince "ayıklama" yoluna gidiyor. Aykırı gördükleri seslere öyle "fetva" veriyorlar ki, burada yazmaya kalemim varmıyor.
Kim ne söylerse tartışılmalıdır.
Düşünün artık... Ateistler bile bu hükûmet zamanında dernek kurdular! Tabiî "İşte demokrasi bu... İşte çok seslilik... Herkes istediğini yapıyor." diye kendilerine pay da çıkaracaklar ama, bu dernekleşmeye kadar varma, neyin işareti olduğunu da bir düşünmeleri gerekmez mi? Ateistlerin arttığını göstermediğini kimse iddia edemez.
Din korkutmaz, sevdirir. Bizde "din" korkutma vasıtası.
Hz. Peygamber korkutmuş mu, sevdirmiş mi? Önce bunu düşüneceksiniz. Ama bizde "din" şefleri, kendilerine bir sınır çekmişler, o sınırın dışında kimi görürlerse saldırıyorlar. Kim kendilerine kayıtsız şartsız mutî ise hepsine "hurî" gönderiyorlar. (Sahi şeflerden hiç "gılman" gönderenini duymadık... Allah'ın kulları dişi ve erkek!)
İyi ki, Diyanet İşleri Başkanlığı var. Diyanet, politik angajmanlardan kurtulmalıdır. Herkesin kapısı olmalıdır.
Diyanet'te Din İşleri Yüksek Kurulu'nun bu defa "Tarihselcilik" uydurmasına verdiği cevap bir "tahkik"tir ve yerindedir.
Tartışacaksın... Kim ne söylediyse masaya yatıracaksın ve anlamaya çalışacaksın. Delilini ortaya koyacaksın, inandıracaksın. Kin olmaz, küfür olmaz, saldırı olmaz!...
"Din" tartışmasının açıldığı, "katli vaciptir!" fetvalarının havada uçuştuğu bir zamanda, tarihe gitmemiz gerekir demiş ve Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak'ın "İslam'ın Macerası" kitabından Osmanlılardaki "zındıklık" konusuna girmiştim. İlk "zındık" ilân edilen, belli çevrelerin pek meşhur ettiği Şeyh Bedreddin'dir. Osmanlı'nın 1420'de Serez Çarşısı'nda astığı Bedreddin meselesi neymiş, bakalım:
"Rivayetlere göre, Şeyh Bedreddin Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet'in karışımından oluşan syncrétiste bir doktrin vaz'etmiştir. Vâridât adıyla bilinmekte olup muhtelif yer ve zamanlarda yaptığı konuşmalardan derlenmiş bulunan ve kendisine izafe edilen kitapta konumuzu doğrudan ilgilendiren bir takım fikirler bulunmaktadır. Meselâ, âlemin yaratılmamış (kadîm) olduğu; Allah'ın mahlûkattan gayri olmadığı; kıyamet, öldükten sonra dirilmek ve âhiret hayatı denilen şeylerin mümkün ve vâki olamayacağı; cennet ve cehennemin itibarî kavramlar olduğu vb. düşünceler belli başlılarından sayılabilir. Ayrıca, başka kaynaklarda kendisine içkiyi mubah addetmek, ibâdetlerin lüzumsuzluğuna inanmak gibi bir takım fikirler de izafe olunmaktadır. Bütün bunlara rağmen sonraki ileri gelen bazı Osmanlı mutasavvıf ve ulemâsı, onu büyük bir saygı ile anarlar. Hattâ bunlardan bazıları Vâridât'ın hayli müsbet şerhlerini de yapmışlardır." (İslam'ın Macerası, s. 36-37).
Varidat'ı Bedreddin'in yazdığına dair kesin delil bulunmuyor. Aslı Arapçadır. Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi tercüme etmiştir. (Prof. Dr. Mehmet Kanar bu tercümeyi sadeleştirerek yayımladı. Tekin Yayınevi).
Tartışırken meseleye neresinden baktığın önemli. Simavna Kadısı Şeyh Bedrettin hâdisesinde bu açık görülüyor. Musa Kâzım'ın tercümesi buna bir örnektir.
Zındıklıkla suçlarken peşin hükümlü olmamak gerekir. (Zamanımızdaki tartışmaya geleceğiz.)