Korkmayın cami kazanacaktır

Gördünüz mü; camiye sarıldılar. Kadın aday, erkek aday, Başbakan, hep birlikte camide. Büyük bir telaşla dini sembol ve kimlikleri öne çıkarmaya başladılar.
Anlaşılan bir korku sarmış içlerini.
Kayıp etme korkusu.
Cami, dini bir mekân ve aynı zamanda bir semboldür.
Hatta İslam söyleminde Allah’ın evidir. Herhangi bir kesimin veya grubun değil, Tüm müminlerin mabedidir.
Bu herkesin, her partiden insanın kutsal mekânını onlar kendi siyasetine alet etmekten çekinmiyor.
Onların yöntemi, sistemi bu.
Dürüstlük, adalet, hak hukuk canlarını
sıkıyor.
İlla çalacaklar..
Bu defa, vicdanları çalmanın peşindeler.
Bunun için de dini çalmaya çalışıyorlar.
Bu durum ve tutum, iman merkezlerini, sembol ve mekânlarını çalmak, siyaset malzemesi yapmak demektir.
Dine ve dindara saygısızlıktır...
Çünkü dinin amacı hiçbir partiye, gruba, kitleye hizmet etmek değildir. Din, hizmet eden bir inanç sistemi olmadığı gibi, böyle bir amacı olan öğreti de değildir.
Din, her bir bireyde iman aracılığı ile yer tutan, yerleştikten sonra da, vicdana dönüşen, bu dönüşümün zorunlu bir sonucu olarak, sosyal şahsiyet/kişilik oluşturan, oluşturduğu bu şahsiyet ile de büyük topluluklar ve toplumlar yaratan, vahiy kaynaklı değerler sistemidir.
Dini kişilik (şahsiyet), Kur’an’ın felsefesini, değerler sistemini, içleştirmiş ve davranışa dönüştürmüş kimsedir. Dini kişiliğin oluşup oluşmadığını insanların davranışlarına bakarak anlayabiliriz.
Camiyi politikanın amacına hizmet etmeye zorlayanlara, çalıp çırpanlara, hak hukuk tanımayanlara, adaletle hükmetmeyenlere bakıldığında görülen manzara dini kişiliklerin durumunu haber veriyor. Beklenen sosyal şahsiyetler oluşmamış, din içselleşerek, kişilik haline gelmemiş. Din, bu adamlarda en değerli, en kıymetli, en yüce, tüm değerleri aşan her şeyin üstünde tutulan yüce bir değer ve bir inanç olamamış. Eğer en yüce, en değerli hale gelseydi ve bu kimselerde böyle bir bakıştan sosyal şahsiyete dönüşseydi, emin olunuz Türkiye’de iktidar sahiplerinin ne sarayı olurdu ne de oğullarının, kızlarının, damatlarının, yakınlarının hepsinin birden şatafatlı makamları, paraları, yaşamı olurdu?
Hak etmediğini hak haline getirmek, yalanı dolanı gerçekmiş gibi sürdürmek ve milletin malını har vurup harman savurmak, İslam’ın günah saydığı şeyler değil midir? Öyledir!
Şimdi, iyice sıkışınca cami gibi, Kur’an gibi dini değerleri ve mekânları kullanarak tüm seçmen kitlelerine mesaj vermeye çalışıyorlar. Böylelikle halka demek istiyorlar ki: “Biz Müslümanız, dindarız ey halkımız, saltanatımızı, devletin tüm imkânlarını dün olduğu gibi bundan sonra da dilediğimiz gibi yiyip içmemize izin verin.”
Bakalım cami, kendilerine ne cevap verecek? Bakalım Diyanet, zırhlı aracı görünce, cami içinin politik seçim kürsüsüne çevrilmesine gık çıkaracak mı?
Son gelişmeler dâhil, 12 yıldır tüm yapılanları özetlersek, AKP iktidarları ile “ne öğrendik” dersek, cevabımız şudur: Laik demokratik sosyal devlet ile buna karşı olup, “çok daha iyisini biz yaparız” diyenler iddialarını bizzat kendileri çürütmüş, tarihe not düşmüşlerdir. Hem de aleni apaçık yaşanmışlık örnekleriyle. Geldiğimiz noktada durum şöyledir: Hukuk devleti, Cumhuriyet, Atatürk ve demokrasi, rejim karşıtlarına yenilmemiş kazanmıştır... Bu sebeple cami de kazanacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları