Konuştukça batma teorisi
Eskiden meydan meydan dolaşıyor, avazı çıktığı kadar haykırıyordu: “Bunlar on koyunu güdemez!”
Ardından iğneleyici bir gülüşle kaldığı yerden devam ediyordu: “Projeleri var mı, projeleri?”
Aynı iğneli bakış, “ti”ye alan gülüşle sorduğu soruya yine kendisi cevap veriyordu: “Yok!”
Devam ederek: “Proje üretemeyen muhalefet bunlar” diyordu. Ne oldu sonunda?
Muhalefet birbirinden cazip projelerle geldi meydanlara. Bu sefer başladı yan çizmeye?
Anladılar ki seçmen siyasal teklife sıcak bakmaya başlamış. İş ciddi. Hemen, “Bunlar size cennetten arsa vaat ederlerse şaşırmayın” demeye başladılar. “Kaynağı nereden bulacak” diye sormak lüzumu hissettiler.
“Senin bulduğun yerden!” diye ses verip de meydanlar aşka gelince, tam zamanıdır deyip, “Bizim çılgın projemiz var” demeye başladılar. Neymiş projeleri derken açıkladılar: “İstanbul’u böleceğiz.” Şaşırmadık.
Bölmek sizin işiniz zaten deyip arkasını aramaya koyulduk.
Baktık ki ardında rant var.
Arsa kapma yarışı var.
15 milyara varan hazine var.
MHP’nin çalınan seçmenleri var.
Bu da anlaşılınca kendi yaptıklarını, karşı çıkışlarını, iğneli eleştirilerini unutup, “Bunlar eskiden beri her yeniliğe karşı çıkıyor” söylemine sarıldılar. İyi de kardeşim sen “Hilâl Kart” ı görünce, Kılıçdaroğlu’nun sigorta sözünü duyunca karşı çıkmadın mı?
Çıktın. Üstelik Bayburt’tan İstanbul’a kaç yere vardınsa hepsinde muhalefetle alay etmedin mi? Ettin.
Muhalafetin projesi ülkenin en temel sorunu olan işsizliği, açlığı, yoksulluğu çözecek nitelikte. Hilâl Kart veren MHP, kartı toklara değil, geçim derdi olanlara veriyor.
E, haliyle vatandaş da kendisine koşana
yaklaşıyor.
Bu duruma tuz biber olacak biçimde ÖSYM Başkanı hepsini ters köşeye yatırıp tüm gelişmelerin sonunu görmeden peşin peşin kendisine “inandık” diyenleri duvara toslatınca attan düşmüşe döndüler. Böylece iktidara mağdur gelenlerin hiç de öyle olmadığı, dürüst görünenlerin sanıldığının aksine gerçekçi bir dürüstlük içinde bulunmadıkları ortaya çıktı.
Eski güvenilirlik ve inandırıcılılıklarını kaybettiler. Yürüyen öğrencileri tehdit etmeye başladılar. “Biz de karşılarına on binlerle çıkarız.” Bu cümlesi Kaddafi söylemine benziyordu. İktidarı korumak için hükümet yanlısı güçler oluşturmak fikri, “Bozkurtlar” polemiğini doğurdu. Bayburt-Gümüşhane hattında MHP liderini hayvanlarla gezen biri olarak anlatınca, dananın kuyruğu koptu. Aklı sıra tüm ülkücüleri “hayvan” yerine koymuştu.
Kendilerini hayvan olmakla itham eden bir başbakana neden oy versin ülkücüler?
Ahmet Kutalmışla çalmaya çalıştıklarını bir anda geri vermeye başladı.
Şaşırmış olmalı.
Ülkücüleri yeniden aslına dönmeye iten bu polemik, “Eyvah elimizde ne varsa gidiyor” paniğini yaratmış olacak ki, gidenler gitti kalanları tutalım düşüncesiyle devreye “kaset skandalı çıktı.”
Sabahattin Önkibar Bey’in öngörüsüyle seçime kadar ülkücüler üzerinde bu anlamda yeni koparma, çekip yandaş yapma senaryoları sürebilir. Ancak onurlu hiçbir ülkücü bunların basit toplum mühendisliğine kanmayacaktır.
Bahçeli bir çırpıda olayla ilgisi bulunanların ipini kesince, kaset işinin yetmez olduğunu, tam tersine ülkücüleri kenetlediğini anladılar sanırım. Ortama yeni bir tartışma konusu çıkardılar: “Çılgın projelerimiz var.”
Hadi ya?
Çözümü çok basit ve küçük bir mesele olan ÖSYM’deki skandalı ve haksızlıkları çözememiş bir iktidarın dev kanallar açarak yeni bir boğaz üretme projesi ne kadar inandırıcı olabilir? Türkiye’nin arsa rantını ne kadar adaletle yönetir?
Bu saatten sonra kaçanlar geri gelir mi? Konuştukça batma teorisinin sonuçları bunlar.