‘Kıymetlimiz’ Ahmet Türk’e selâm olsun!
Hapse atılan adamdan medet ummak, üstelik denenmişi denemek akıl dışı, millî hassasiyet dışı...
İktidar PKK’yı olabildiği kadar geriletmek için hem içeride hem dışarıda hamle üzerine hamle yapıyor.
İçerideki hamleler şimdilik, DEM/PKK’lı belediye başkanlarını görevden almalar, bazı PKK’lı bağlantılılara baskınlar, gözaltılar...
Hukukçular, belediye başkanlarının indirilmesini kanuna uygun görüyorlar. Değişmesi gereken kanun, diyorlar. Ceza alanlar indiriliyor, yerine valiliklerden kayyım getiriliyor.
Ahmet Özer’in CHP’li gösterilmesi ve Esenyurt Belediye Başkanlığı’ndan indirilip yerine kayyım konması CHP yönetimini çıldırttı. Nedense DEM’den transfer olunca, çok kıymete biniyor.
Böyle kıymetlendirme örneğini Ahmet Türk üzerinden de gördük.
Ahmet Türk 1980 öncesi CHP milletvekiliydi. Sonra PKK’nın iç uzantısı partilerden, biri kapanınca birinden TBMM’ye girdi. Turgut Özal zamanında, 1993’te, Lübnan-Bekaa’da, PKK kampında, Abdullah Öcalan’la görüştü.
Kendisine umut bağlanan Abdullah Öcalan’a “Çözüm=Çözülme” (2013-2015) döneminde HDP milletvekilleri İmralı’ya gönderilmiş, akıl alın gelin denmişti.
Aklın, mantığın çözemeyeceği bir ilişki... HDP’nin milletvekilleri İmralı’da A. Öcalan’ın yanında el pençe duruyorlar, “başkanım, başkanım” diyorlardı. Hâlbuki, bu akıl almalar, Kandil’deki PKK’nın başındakilerle de denendi. 2009’da başka devletlerin gözetiminde Oslo’da karşılıklı oturuldu, binlerce şehit verilmemiş gibi, birbirleriyle şakalaşarak, buyurun, ne istersiniz, dendi.
Her akıl alışta PKK kendi çizgisinde daha ileri adımlar attı.
***
Bu akıl almalarda şimdi çok kıymete binen Ahmet Türk’ün adının nasıl geçtiğine bakacağız.
Abdullah Öcalan 16 Şubat 1999’da Kenya’dan Türkiye’ye getirildiğinde jandarmada sorguya alınmıştı. Onun ifadesinde Ahmet Türk’ün adı nasıl geçiyordu? Ahmet Türk “bilge kişi” ya... Kimin bilgesi bilelim:
Abdullah Öcalan’ın sözleri:
“1991 ve müteakip yıllar Hatip Dicle, Leyla Zana, Sedat Yurttaş, Ahmet Türk, Mehmet Sincar’la telefonla görüştüm. Hâlihazırda bunları yönlendirmem ve parti adına özellikle sürgünde Kürt parlamentosu faaliyetlerini müşterek yürütmekteyiz. SHP ile ittifak halkın desteklemesi için yapılsın, dedim.”
SHP, Erdal İnönü’nün partisi. PKK’lılar, SHP yoluyla TBMM’ye girmişti.
PKK, TBMM’ye girdiğinde Leyla Zana’nın şovu çok konuşulmuştu.
Abdullah Öcalan, burada Ahmet Türk için: “Ahmet Türk inisiyatifsiz, rolünü iyi oynayamadı. Liderlik sorunu vardı. Melik Fırat’ı önerdim. Parti merkezince neden dinci bir gericiyi liderliğe getirmek istediğim eleştirildi.” diyor.
“Dinci bir gerici” tam sol jargonu.
A. Öcalan, Bir yerde de “Mardin’de Ahmet Türk ve ailesi yardımda bulunuyorlardı.” cümlesini kuruyor. Örgüte para yardımından bahsediyor.
Bu satırlar 1999’da verdiği ifadesindeki sözleri. (Ayrıntı için bkz. Arslan Tekin, İmralı’daki Konuk)
***
İmralı’da, HDP milletvekilleriyle görüşmesinde Ahmet Türk için ne dediğine bakacağız. Ahmet Türk ak kaşık mı, göreceğiz:
“A. Öcalan: Siz de muallaktasınız. Tıpkı Sakine gibi. Kendi öz savunmanızı hazırlamadığınız hiçbir yere bir daha gitmeyin. Size bir vurduklarında on vuramayacaksanız gitmeyin. Devlete güvenmeyin. Biliyorsunuz, Ahmet Türk’ü iki kez vurdular; bir Samsun’da, bir İzmir’de. Sakine’ye yapılan hepimize yapılabilir. Bu özel harbe ayrıca geleceğiz.”
(PKK kurucularından Sakine Cansız 9 Ocak 2013’te Paris’te iki kadınla birlikte, PKK’nın bir yan kuruluşunun dairesinde vurulmuştu.)
Abdullah Öcalan yukarıdaki sözlerinin altındaki paragrafta Ak Parti’yi yorumluyor:
“Hükümet kesin vesayetten kurtuldu mu, hesaplaşma tam olarak yapıldı mı? Tayyip’in hükümet mekaniği şu: Kürt Hareketi’ne vurduğu kadar kendisine izin veriliyor; vesayet kurumu, güç odakları tarafından kendisine alan açılıyor. Başbakan [R. T. Erdoğan] zekice bu mekaniği teşhis etmiş ve iyi kullanıyor. Komplonun bir parçası değil. Danışıklıdır, Başbakan komplonun parçasıdır demiyorum. Ama bu yöntemi bir iktidar aracı alarak görüyor, PKK’ye vurarak yerini sağlamlaştırıyor. Kendime kızıyorum. 2001-2004’te biz eylemi ‘tak’ diye kestik. Hükümet anlamadı, ‘Terör bitti’ dediler. (Altan Tan’a dönerek) Sayın Altan, bilirsin, İslamcıların kırk yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik.” (Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa-İmralı Notları, s. 18-19)
A. Öcalan’ın egosuna diyecek yok. Ak Parti’yi de iktidara o getirmiş!
PKK’yı daha ileriye taşımak için manevra yapıyor. O zamanlar İmralı’ya giden avukatları vasıtasıyla istediği emri gönderiyordu.
Abdullah Öcalan’ı TBMM’de konuşturunca, PKK’lılar, “Emriniz olur serok, silahı bıraktık.” diyecekler.
Acı acı güldürmeyin insanı!
İmralı Notları’ndan devam edelim:
“P.[ervin] Buldan: Ahmet Türk özel selam gönderdi. Ayrıca aldığınız bütün kararların arkasında olduklarını söyledi. ‘Hem bireysel hem de halk olarak arkasında olduğumuzu bilmesini istiyoruz’ dedi.” (s. 138)
Ahmet Türk’ün adı samimî ifadelerle başka satırlarda da geçiyor.
Siyasîlerimizın PKK’nın cazibe dairesinden çıkabilmeleri için ne yapmak lâzım?!
Önümde “Yabancı Gazetecilerin Kürt Sorunu Nasıl Çözülür” başlıklı bir kitap var. Nisan 2009’da yayınlanmış. (Editör: M. Serdar Korucu)
12 gazeteciye soru yöneltilmiş. Biri hariç diğer gazeteciler, PKK’nın cazibe dairesi içinde cevap vermişler.
O hariç gazeteci Mayıs Alizade. Azerbaycanlı. Türkiye’de dış yayın organlarının temsilcisi.
Soru A. Öcalan’ın affedilmesi ve TBMM’yle girmesiyle ilgili. Mayıs Alizade’nin cevabı bugünkü tartışmalarda da cevap gibi:
“Genel af ilan edilse ne olacak? Abdullah Öcalan parlamentoda mı konuşacak? Konuşsa ne konuşacak? Gördük konuşmasını, kadınlar etrafında karnını kaşıyordu.” (s. 65-66)
***
Kendimize gelelim, millî hassasiyetimizi PKK’nın ayak altına sermeyelim.