Kişiye özel Müslümanlık!

Avrupalı, çocuklarını, “Türk geliyor!” diye korkutmuştur. Kanunî Sultan Süleyman 1540’ta Budapeşte’ye girince, Alman Prens, din reformcusu, Protestanlığın kurucusu Martin Luther’e “Aman yetiş!” der:

“Türk hükümdarı Buda ve Peşte ile yetinmeyecek, seferini Avusturya’ya ve Viyana’ya kadar sürdürecektir. Bu durumdan sadece yöredeki ülkeler değil, Alman milleti başta olmak üzere, bütün Hristiyanlık dünyası devamlı ve telafisi mümkün olmayan zarar ve sıkıntı görecek, belki de çöküş tehlikesi bile yaşayacaktır.”

Sonra Martin Luther’den “Türk’e Karşı İkaz” kitabını yazmasını ister.

Martin Luther: “Türk’e karşı zafer için dua etmeye ne gücüm ne de umudum vardır. Tanrı’ya sadece kurtarılabilecek şeylerin kurtarılmasına yardımcı olması konusunda yakarabilirim.” diyerek umutsuzluğunu dile getirir.

“Türk, hakir görülecek, beceriksiz ve önemsiz bir düşman değildir.” sözü de Martin Luther’indir.

Luther, kitabı yazar. Biz divitle divanî mi yazalım, sülüs mü yazalım, uğraşırken, Batı’da matbaada dakikada bir kitap çıkarılıyor. Luther’in kitabı defalarca basılır.

***

İnsan önce düşünmeli, Sevr Projesi nasıl ortaya çıktı?

Bunları niye yazdım?

Ak Parti’nin fetvacısı Prof. Dr. Hayrettin Karaman, yeni fetva verdi. Şöyle:

“Sömürgeci Batı’ya göre AK Parti’ye/Erdoğan’a iktidar olma şansı baştan verilmemeli idi, madem bu engellenemedi devamı engellenmelidir. Onun iktidara gelmesi, Türkiye’deki laik rejimin çökmenin eşiğine gelmesi ve Türkiye’nin Batı lehine olan ilişkilerinin tehlikeye girmesi anlamına gelir. Bu yüzden Türkiye’deki seküler güçler, İslâm tehlikesine karşı birleşmek zorundadırlar... / Hâsılı: / Türkiye İslâm’a dönmemelidir, bu (İslâm) Batı için tehlikedir, laik (Batı’nın izinde) bir yol izlemelidir, Erdoğan/AK Parti iktidarı ülkenin adım adım İslâmîleştirmesi bakımından bir tehdit olduğu için bizim yolumuzda olanlar birleşmeli, bu iktidarı yıpratmalı ve düşürmelidirler. Eğer onların buna gücü yetmez ve millet kendine dönmek ve kendi olmakta ısrar ederse bizim yolumuz ve sistemimizin bekçisi olan güçler duruma müdahale etmeli ve değişimi engellemelidir. Bu da olmuyorsa Batı’nın bizzat işe el koyması, bazı liderleri öldürterek, ülkede karışıklıklar çıkararak, komşuları ülkenin üzerine kışkırtarak, ambargolar koyarak, daha olmadı doğrudan asker sevk edip ülkeyi işgal ederek değişim engellenmelidir...” (Hayrettin Karaman, “Batı, İslâm ve Müslümanlar”, Yeni Şafak, 27 Ağustos 2023)

Geçmişte kitaplarından, makalelerinden istifade ettiğimiz Prof. Dr. Hayrettin Karaman, iyice “cos...tu” desem yaşına, geçmişte kalan ilmine hürmetsizlik olur.

Türk milletini Ak Parti’yle daim gören bir zatın titri ne olursa olsun -titri derken, ilmini içine alarak söylüyorum- millete mi desem, İslâma mı desem, kastı mı var, sorusunu akla getirir.

Ülke bir partiyle değil; halkla vardır. Bu halkın kimliği öne çıkar.

Bu halkın adı “Türk”tür. Batı, Türklere sadece Müslüman oldukları için Müslüman oluşlarını kastederek “Türk” demiyor. Türk’ü tanıdığı için, ne yaptığını ve ne yapacağını bildiği için “Türk” diyor. Yoksa geçmişte Araplar, Doğu’da Konstantiniye’yi kuşattılar, Batı’da İberik Yarımadası’na girdiler. Endülüs Emevî Devleti’ni kurdular. Sonra parçalansalar, beyliklere ayrılsalar da az değil 781 yıl hüküm sürdüler. İlk Müslüman onlardı.

Batı, Türkleri de Arapların içinde görür ve “Müslümanlar” anlamında “Araplar” der, çocuklarını “Araplar geliyor!” diye korkutur, Alman Prensi, Martin Luther’e “Araplara Karşı İkaz” kitabını yazdırırdı.

Niye “Türk” dendiği üzerine bir düşünmeli. (İlahiyatçı Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın “Millet Kavramı ve İslâmiyet” başlıklı makalesine girebilirsiniz: https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=1409)

Türk’ü Ye’cüc-Me’cüc’le karıştıranlar, kendileri Türk oldukları hâlde Türk’e “Türk” demekten kaçınırlar. Derlerse günaha gireceklerini sanırlar. Geçmişte, bu tiplerden örnekler de verdim.

(Martin Luther de bizdeki Müslümanlığı “Türk”ü silmek anlayanlar gibi, Türkleri “Ye’cüc-Me’cüc görmüştür.)

Hayrettin Karaman coştukça coşmuş:

“Safları sıklaştıralım, küfrün -İslâm’a karşı- tek millet olduğunu unutmayalım, sen ben davasını bırakalım, düşmanın oyununa gelmeyelim. Her ülkenin şuurlu Müslümanları İslâmî hayatı güçlendirmenin ve en geniş çerçeveli İslâm kardeşliğini oluşturmanın yollarını arasın. Milyonların imanı ve birliği öyle bir güçtür ki, tarih boyunca onu sindirecek bir silah icat edilememiştir.”

Şimdi karşımıza “Hangi İslâm?” sorusu çıkıyor. Bu soruyu sorduran Hayrettin Karaman’dır. Vebali onadır.

Onun nazarında “İslâm” temsilcisi Recep Tayyip Erdoğan’dır. R. T. Erdoğan’a bey’at edenler kurtuluşa ereceklerdir!

Kişiye özel Müslümanlık!

Siz önce cemiyetin “İslâmî yönetimde” bu derece nasıl bozuldu, onu düşünün.

Yazarın Diğer Yazıları