Kimse illa Öcalan, deyip durmasın
Ziya Gökalp’ın 100. ölüm yıldönümü münasebetiyle değişik toplantılar düzenleniyor. MHP de düzenlemiş. Düzenlemesi gerekiyordu. Hele Abdullah Öcalan gelsin, TBMM’de konuşsun dendikten sonra, Ziya Gökalp’ı anmamak olmazdı. Ve onun bir sözünü etmemek olmazdı. O söze geleceğim.
25 Ekim 1924 Gökalp’ın ölüm yıldönümü. Gökalp cumhuriyetin ilânını gördü ve bir yıl sonra vefat etti.
Mustafa Kemal, İngilizlerin İstanbul’da toplayıp Malta’ya sürdüğü Ziya Gökalp ve daha birçok ismi esaretten kurtarmıştır.
Millî Mücadele yürütülürken Kuvâ-yı Milliye’nin elinde bazı İngilizler rehin tutuluyordu. Takas neticesinde Malta sürgünleri ülkelerine döndüler. Ziya Gökalp Ankara’ya geçti. İtibar göreceğini düşünüyordu muhakkak ama itibar görmedi. Görmemesinin sebebini Ahmet Ağaoğlu, Enver Paşa bağlantısı olarak gösterir. Çünkü Enver Millî Mücadele’yi yakından takip ediyor ve Millî Mücadele’de de kendisini göstermek, belki de Mustafa Kemal’in yeri almak istiyordu. Batum’a kadar da geldi. Mustafa Kemal’le mektuplaştı ama yüz bulamadı. (Bu temaslar bizim “Enver Paşa ve Dönemi” kitabımızda ayrıntılı yer alır.)
Gökalp’la Enver bağlantısı ne? diyeceksiniz. Gökalp İttihat ve Terakkî’nin önde gelen bir ismiydi. Enver’e çok yakındı. Mustafa Kemal “ilişki” endişesiyle Ziya Gökalp’a yüz çevirmişti, demek biraz fazla olur, ona ilgisiz kalmıştı, diyelim. Gökalp da memleketine, Diyarbakır’a döndü. Bir bakıma iyi de etti. Küçük Mecmua’yı çıkardı. Sonra Ankara’ya gelecek, yeni devlette önemli vazifeler alacaktır. Çünkü Enver artık yoktu; 1922’de Orta Asya Türkleri için millî mücadele verirken şehit düşmüştü.
Mustafa Kemal, Gökalp’ın kıymetini bilmiyor muydu? Elbette farkındaydı. Gökalp ve onun gibilerin kıymetini bilmeden Millî Mücadele’ye girişilebilinir miydi? “Millet” kavramı, “vatan” kavramı, “kurtuluş” kavramı düşünürlerin kafasında yer bulur, yorumlanır, askerler ve siyasîler uygulamaya geçer.
***
Milliyetçilik kavramı Türkiye’de işlenegelmiştir. Mehmet Nihat-Emre Cemiloğlu uzun uzun milliyetçiliği tahlil ettikten sonra şu yorumda bulunur:
“…. Millet ve milliyetçilik evrensel bir hüviyet, güç ve tüzel kişilik niteliklerini kazanmıştır. Artık nasıl sanayi için petrol vazgeçilmez ve kalbin pompaladığı kan kıymetindeyse, dünyayı ve milletlerarası nizamı anlayabilmek bakımından millet ve milliyetçilik de aynı hükümdedir. Elbette ki, tıpkı petrolün kullanım şeklinin değişimi gibi millet ve milliyetçilik de değişmekte, yeni versiyonları ortaya çıkmakta ama özü değişmemektedir. Bu gerçekliğe nüfuz edebilmek sadece dünyayı ve milletlerarası nizamı anlayabilmek açısından değil, doğru ve yerinde politik tercihler yapabilmek için de gereklidir. Millet ve milliyetçilik evrensel gerçekliğini anlamamakta ısrar edenler (ülkeler, yöneticiler veya aydınlar) hem kendi insanlarına hem de bütün dünyaya zarar verebilecek bir mayın gibidirler.” (Mehmet Nihat-Emre Cemiloğlu, Türk Siyasi Hayatında Milliyetçi Hareket-Tarihi Gelişim, Partileşme ve İdeoloji, Ankara 1995, s. 18).
Kim bu Mehmet Nihat-Emre Cemiloğlu? Bilen var mı? Çok önce yazmıştım. Girince karşınıza çıkacaktır. Yine hatırlatayım: Bu iki imza tek isme ait; Dr. Devlet Bahçeli’ye.
İzahına itiraz eden var mı? Kim niye itiraz etsin. Ufuk açıcı bir izah.
“Türk Siyasi Hayatında Milliyetçi Hareket-Tarihi Gelişim, Partileşme ve İdeoloji” kitabı İmralı’ya gönderilmeli. Ünsiyet kurulabilmesi için, A. Öcalan’a kapı açan, TBMM’de kürsü veren ne düşünmüş ne yazmış bilmesi gerekmez mi?
Şu gerçeğin altını bir çizelim. Genelleştirerek söylüyorum “Milliyetçi Hareket”i ikna edemeyenler, sakın ola “açılım” falan demesin. Bütün teşebbüsleri akîm kalır.
***
Devlet Bahçeli, Ziya Gökalp toplantısında “Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir.” demişti.
Bu sözü Alparslan Türkeş sık kullanmıştır. Peki bu söz kimin?
Bu söz Ziya Gökalp’ın. Bu sözü İmralı duruşmalarında hatırlatan da Abdullah Öcalan’dır. Bire bir aldığım nottan aktarıyorum:
“1922’de yazdığı Kürtler ve Türklerle ilgili yazısına tamamen katılıyorum.” demiştir.
Ayrıntıya girmeyeceğim. A. Öcalan’ın bahsettiği yazıyı hatırlatacağım. O yazı Küçük Mecmua’da çıkmıştır. O söz makalenin son cümlesidir. Makalenin son paragrafı iç içeliğimizi itiraz edilemeyecek cümlelerle çok açık ortaya koyuyor:
“Hulâsa, Türklerle Kürtler bin senelik, müşterek din, müşterek tarih, müşterek bir coğrafya neticesi olarak, hem maddî, hem manevî bir sûrette birleşmişlerdir. Bugün ise müşterek düşmanlar, müşterek tehlikeler karşısında bulunuyorlar. Bu tehlikelerden ancak müşterek bir azîm ile kurtulabilirler. O hâlde büyük bir kanaatle diyebiliriz ki bu iki milletin, birbirini sevmesi, her iki taraf için hem dinî, hem siyasî bir farîzadır: Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir.” (Gökalp, “Türklerle Kürtler”, Küçük Mecmua, 5 Haziran 1338/5 Haziran 1922)
***
Kısaca; emperyalistlerin oyununa gelmeyelim.
Ve kimse illa Öcalan, deyip durmasın. Adamı hapse atmışsınız, medet umuyorsunuz. Aklınızı mı yitirdiniz!