Kimin dilini konuşalım?
Su cümleye çok bozuluyorum: “Mübarek ramazan ayında bile rahat durmadılar.”
Kardeşim, siz âlemi kör, milleti sersem mi sanıyorsunuz?
Mübarek olan ramazan ayı ile terörist ve masumiyet arasında nasıl bir ilişki var da iki durup bir lafı “mübarek ramazan ayında bile rahat durmadılar” sözüne bağlıyorsunuz?
Teröristin merhameti var da bizim mi haberimiz yok? Anladığım kadarı ile adaletli ve merhametli terörist arıyorsunuz ya da teröristleri öyle algılıyorsunuz. Adalet ve merhameti olan kimseler, sırf amacına ulaşmak için, hiç bir şeyden habersiz çocukları, kadınları ve sıradan insanları öldürür mü? Lâf olarak “Ayrılmayacağız” deyip eylem olarak ülkenin askerine ve polisine hain tuzak kurar mı?
Bir de şu söylemler var:
“Diyalogu kesmemek lazım. Sorunu konuşarak çözebiliriz.”
Allah Allah..
İlköğretim düzeyinde tarih bilgisi olan herkes bilir ki, milletleri var eden en temel güç silahlardır. Hangi masa başı zaferin arkasında kılıç yoktur? Hiçbirinin! Dolayısı ile tarihi silahlar yapar.
“Hayır” diyor itiraz ediyorsanız sözüme buyurun, siz, ordularınızı dağıtın, hepsini birer sivil toplum kuruluşuna çevirin ve sonra da Suriye Devlet başkanına efelenin bakalım. “Sabrımız taşıyor”
deyin.
Ne diyor BDP milletvekili, terörist cenazesinde yaptığı konuşmada. “Siz olmasaydınız bu günlere gelemezdik.”
Terörden beslenen herkes silahlı gücün farkında ama siz değilsiniz.
Hayret!
Meseleyi konuşarak halleden tüm devletlere bakın.
Meselâ en yakın tarihimiz Lozan’a
bakın.
Türkiye Cumhuriyetinin varlık sebebi Türk ordusunun üstün başarısına bağlı değil mi?
Lozan’a galipler ordusunun kumandanı Mustafa Kemal ile değil de Osmanlı’nın son Sultanı Vahdettin ile gitseydiniz ve masanın başına oturup diyaloga başlasaydınız elinizde ne kalırdı?
Arkasında galip bir silahlı otoritenin bulunmadığı masadaki duruşunuzu ve konuşma biçiminizi, tavır ve davranışlarınızı düşünün...
Zafer kazanmış Türk ordusunun arkasında durduğu siyaset ile elinden silahları alınmış, mağlubiyeti kabullenmiş bir ordunun arkasında durduğu diyalogcu siyasetin gücü aynı mı?
Bol keseden atıyorlar.
“Şiddetin gücünü azaltalım. Geçmişte silahlı güçle sorunu çözemedik. Terörü sıfırlayamadık.”
Ne yapalım öyle ise?
Teslim mi olalım.
Hayır, “konuşalım”
diyorsunuz.
Peki, işte sekiz yıldır konuşuyorlar.
N’oldu?
Ne olduğu belli: Bugünkü noktaya
geldi.
Niye?
Çünkü tarihin tüm zamanlarında gerçek olan rol bu da ondan.
Senin “konuşacağım” dediğin muhatap kadro, varlığını terörist şiddetin tırmanmasında ve bol kan akıtılmasında görüyor da ondan.
Hatırlasana ölen terörist cenazelerinde gerilla nutku atıyor adamlar. Terörü ve teröristi övüyor. Genç kuşakları özendiriyor. Teröristleri kahramanlaştırıyor. Yaptıkları yanlarına kâr kalıyor.
“Biz ne yaparsak yapalım Türk Devleti bizim isteklerimize boyun eğmek zorunda” diyor.
Tam da bu ortamda sen hukukun
üstünlüğünü ve kamu düzeninin egemenliğini savunacak yerde teslimiyeti öneriyorsun.
Barışın dilini konuşalım!
Yapma ya?
Ben de diyorum ki:
Önce devletin varlık sebebi olan hukuku ülkenin her yerinde geçerli kılalım, dolayısı ile asayiş dilini konuşalım, sonra öteki dile bakarız.