Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 49. yılı: Neredeyiz? (3) Denktaş’ın danışmanı Hüseyin Macit Yusuf anlatıyor
‘Egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm gerekli’
Rauf Denktaş’ın danışmanı ve gezici büyükelçisi Hüseyin Macit Yusuf’la yaptığımız mülâkatımızın son bölümü:
-Denktaş’la bir tarihte Lefkoşe’de makamında mülâkatımda, Annan Planı’na dair, “Bu bir yıkım planıdır” demişti. Bu bir öfkeyi de gösteriyor. Ama Annan Planı’nı Türk tarafı oylamada kabul etti, Rum tarafı kabul etmedi. İki taraf plana nasıl bakıyordu ki, bir taraf kabul etti, bir taraf kabul etmedi?
H. Macit-Annan Planı, Denktaş’ın size söylediği gibi, Kıbrıs Türkünü Osmosis yoluyla, zaman içerisinde yok etmeyi öngörüyordu. 2002’de iktidara gelen AKP maalesef bu durumu yıllar sonra fark etti. İktidarlarının acemilik döneminde, Batı’ya yaranmak için Kıbrıs’ta çok yanlışlar yapıldı. Aman AB ne der, ABD ne der diye korkak bir siyaset yürütüldü. Annan Planı’na hayır diyen Rumların AB’ye alınmasına gereken tepki gösterilmedi. Rumların haksız ve adaletsizce, Kıbrıs anlaşmalarını çiğneyerek AB’ye üye yapılmaları karşısında, en azından KKTC’nin tanınması istenemez miydi? Bu yapılmadı. Neyse AK Parti yaptığı yanlışı geç de olsa fark etti. Erdoğan’ın bugün yürüttüğü Kıbrıs siyaseti, egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm, Denktaş’ın yıllarca ortaya koyduğu siyasettir. Geriye bir tek tanınma için cesaretle yola koyulma kaldı. 2004 Annan Planı ve federasyon geride kalmıştır. Bunları tartışmaların artık faydası yoktur. KKTC’nin tanınması için Türkiye’deki tüm partiler ve bireyler sorumluluk almalı ve bu kutsal hedef için seferberlik ilân edilmelidir.
-21 Nisan 1966 tarihli Patris gazetesinde yayınlanan “Akritas” diye bilinen plana göre Türk halkı ani bir saldırıyla yok edilecek ve ada Yunanistan'a bağlanacaktı. Sizce bu plan, Rum tarafında, şuuraltında hâlâ var, diyebilir miyiz?
H. Macit-Rum tarafındaki yönetim, özellikle Başkan Hristodulidis azılı EOKA taraftarı, Enosisçidir. Türk düşmanıdır ve Türklere adada yaşam hakkı tanımak istemeyen geçmiş Rum liderlerden farkı yoktur. EOKA ruhu, Enosis hedefi, Megali İdea rüyası Rumlarda canlıdır. Şuuraltında, şuur üstünde her taraflarında vardır. Ellerine fırsat geçtiği ilk anda Kıbrıs Türklerini yok etmeye çalışacaklarından hiç kuşkunuz olmasın.
-Eklemek istedikleriniz?
H. Macit-Emperyalist Batı destekli Rum-Yunan ikilisinin adayı Yunan yapma emellerini berhava edecek tek yolumuz KKTC’nin tanınmasıdır; başka yolumuz yoktur. Bu konuda cesaretli siyaset lâzımdır. Bakınız 2020 seçimlerinde Kıbrıs Türk halkı federasyoncu Akıncı’yı devirmiş yerine Devlet’e, Anavatan’a bağlı, iki devletli çözümü savunan Tatar’ı göreve getirmiştir. Kıbrıs Türk halkının bu iradesine saygı gösterilmelidir. Bu iradeyi yok sayanlara, tanımayanlara “Biz de sizi yok sayıyoruz, biz de sizi tanımıyoruz.” diyebilmeliyiz. Bizi tanımayan BM, AB, ABD kim olursa olsun hemen diyaloğu, teması kesmeliyiz. Bunlar bizim ekmeğimizi vermiyor. Her türlü ambargoyu zaten uyguluyor. Halkımızın iradesine gerekli saygıyı gösterinceye kadar bunlara kapılarımızı kapatmalıyız. Anavatan Türkiye’nin varlığı, desteği bize yeter. Bizi tanımayanlarla bu mücadeleyi verirken, dünyada bizi tanıyacak ülkelerle de diyaloğun, ilişkinin yollarını açmak için gayret göstermeliyiz. Yolumuz açıktır. Yeter ki ne istediğimiz bilelim ve çalışalım.
Denktaş’ın Annan Planı Yorumu
++++++++++
2004’te Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adıyla anılan plana göre Türk ve Rum kesimleri birleştirilecek ve bağımsız Kıbrıs devleti kurulacaktı. Plan iki taraf halkın oylamasıyla hayat geçirilecekti.
Nisan 2004’te yapılacak oylamadan önce ben de Yeniçağ adına KKTC’ye gittim. Halkla politikacılarla görüştüm. Türk tarafında Annan Planı’na umut bağlayan kozmopolit bir kesim vardı. Bunları ayrıntılı yazdık. KKTC Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş’la röportaj yapmıştım. Annan Planı’na şiddetle karşıydı. Denktaş’ın anlattıkları tarihî nottur.
Arslan TEKİN
Annan Planı’nda dair soruma Rauf Denktaş’ın cevabı:
-Başından beri Anan Plânı’ndan umutsuzdunuz. Ama halk durumu görsün diye, halkın güveni size çok fazlaydı, zaten her şeyi halkın gözü önünde yaptınız, sonuç itibarıyla söylersek Anan Planı gerçekleşir mi?
Denktaş- Bunun gerçekleşmesi için zaten ilk günden önümüze konan formül, “Siz ne derseniz deyiniz. Söz sizin değildir, halkındır. Referanduma gidecek.” Birinci ve ikinci planda benim imzam vardı, referanduma gitmesi için. Üçüncüde imzayı kaldırdılar. Biz görüşürüz... Değişirse değişir, değişmezse Annan değiştirir ve referanduma gider. Yani bu plandan kurtulmanın yolu referandum. Başka çaremiz yok. Karşımıza dikmişler. Ya bunu ya hiçbir şey. Bütün aksaklık bizim böyle bir formüle evet deyişimizdedir. Çaresiz kaldık. Masadan kalkamazsınız. Ya bunu kabul edeceksiniz ya kabul etmeyeceksin. Halka soracaksın: Kabul ediyor mu etmiyor mu? Felâket bir şey... Sen söyleyemezsin, halka sor. Dolayısıyla o formülü kabul etmek zorunda kaldık. Gördüğünüz gibi altı haftalık görüşmede şeffaflık dedim ben ve her gün halka bugün bu oldu, bugün bu oldu, diye bilgi verdim. İsviçre’de olanları görüyoruz. Orada da bir şey çıkmaz. Belki bir iki yerinde değişiklik yapılır. Ondan sonra başbakanlar seviyesinde görüşülür. Sonra Annan gene der ki, böyle olsun. Dünyanın hiçbir yerinde bir memleketin anayasasını başkaları yazmış değildir. Halk anayasasını bilmeden, yüzlerce yasanın ne getirip ne götürdüğünü bilmeden gözü kapalı, altında bir Avrupa Birliği’ne girme var diye, Verheugen’i memnun etmek için gidip oy kullanacak. Ben diyorum ki: Bu Rum, Avrupa Birliği’ne niçin müracaat etti? Evvelâ bunu düşününüz. Müracaat etme hakkı yok. 1960 Antlaşmalarına göre Türkiye’nin de üye olmadığı bir yere Kıbrıs giremez. Temel kaide bu. Bunu çiğneyerek adamlar mahsus müracaat ediyor. Çünkü o maddeyi kaldırmak istiyor. Niye? O maddeyi çiğnerse, etkisiz hâle getirirse Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki hakları gider. Bu maksatla müracaat etmiştir. Ondan sonra bütün dünya, “Siz niye desteklemiyorsunuz? Niye Avrupa Birliği’nin nimetlerinden faydalanmıyorsunuz?” diye bize yükleniyor. Diyoruz ki; her nimetin bir bedeli var. Bunun bedeli nedir? Bunun bedeli hürriyetimizdir. Bunun bedeli Türkiye’den kopmamızdır. Bunun bedeli yarı nüfusumun göçmen olmasıdır. Bunun bedeli mal mülk kavgasının bu ülkede yıllarca devam etmesi, insanların birbirine girmesidir. Bunun bedeli, iki tarafta referandumda “evet” çıkarsa, Türk tarafında beş sene, yedi sene bütün ekonomik faaliyetin durmasıdır. Çünkü hiçbir Türk, oturduğu yerin Rum’a mı gideceğini, kendisine mi kalacağını bilmeyecektir. Çünkü bu yıkımdır. Kıbrıs Türkünü böyle salkım saçak sallayıp darmadağın etmektir. Bu Girit’in son sayfasıdır. Bunları söylemeye devam ediyoruz, dinleyen dinliyor, dinlemeyen de Denktaş zaten böyleydi, uzlaşma istemezdi diye kulağının arkasına atıyor.