Kazanamadılar; ebediyen kaybettiler

“Henüz kesinleşmiş karar yok” açıklaması boş bir laf. İster kesinleşsin isterse kesinleşmesin. Ortada özel mahkeme ve bu mahkemenin müebbet üstüne müebbet içeren kararları var ve bu kararlar muhataplarının hayatını etkilemeye devam ediyor. İnsanlar, verilen “kesinleşmemiş kararlardan” etkilenmekte, yaşam kaliteleri değişmekte, özgürlükleri ellerinden alınmakta, ömürlerinin önemli bir bölümünü istemedikleri yerlerde geçirmektedir.
Az şey mi?
Buyurun karşılaştırın. Bir “irticaı önlüyoruz” gerekçesiyle yapılan tüm askeri müdahalelere; bir de, “demokrasiye geçiyoruz; darbe dönemlerini kapattık” diyenlerin yapıp eylediklerine bakınız. En önemli fark şu: Darbecilerin döneminde de özel mahkemeler kurulmuş, onlar da pek çok kimsenin yargılanmasını istemişler, hapis kararları da vermişler ama hiç birinde “irticaın başı” sayılan en tepedekilere sözde “adalet ve demokrasi getiriyoruz” diyenler kadar zarar vermemiştir. Vesayetçi dedikleri laik kesimlerin ve onların darbecilerinin özel mahkemeleri irticaın başı sayılanların hiçbirine müebbet üstüne müebbet, topyekûn ölüm kararları vermemiştir.
Başta rahmetli Erbakan olmak üzere hemen hepsi, yine siyasete geri dönmüş, en namlı ve meşhur cemaat önderleri yıllar yılı cezaevlerinde yatarak kendilerini savunmak zorunda kalmamış, onları yargılayan mahkemeler sayfası milyonları bulan dosyalar hazırlamamışlar, önce idam alan sonra serbest kalan gizli tanıklar ayyuka çıkmamış, “el bombası gibi” davanın en önemli delilleri “affedersiniz” denilerek imha edilmemiştir. Kısacası, yıllar yılı her Milli Güvenlik Kurulu sonrasının birinci öncelikli açıklamalarına yansıyan irtica, Silivri’dekilerin yaşadıklarının onda birini yaşamamıştır. Evet, rahatsız olmuşlar, yargılanmışlar ama müebbet üstüne müebbet alan olmamıştır. Okulları, yurtları, dershane ve gazeteleri ellerinden alınmamıştır.
Şimdi “oh oldu, bize az mı çektirdiler” diyenler, bu tavırlarıyla salt adaletin, “inandık” dedikleri İslam’ı toplumsal örneğe ve modele dönüştürmenin değil, intikamın peşinde olduklarını yazıp çizdikleriyle gösterirken, aynı zamanda “İslamcı ahlakın” nasıl çöktüğünü ve içinin ne kadar boş olduğunu bize gösterdiler. Türkiye onların iktidarıyla, “dindarım” diyenlerin gerçek dindarlıkla bir alâkalarının olmadığını, “El-Adl” olan Allah’ın adının bunlara hiç tesir etmediğini, pratiği ile gördü.
Onlar adaletin değil, intikamın peşindeydiler. Biz bu taifenin yapıp ettikleriyle İslam’ın özde bir yaşam biçimine dönüşmediğini, ritüelleriyle biçimsel kaldığını ve bunu aşamadığını, bunların esas amaçlarının dini kullanmak olduğunu, nitekim sembolik başörtüsü gerilimi üzerinden iktidarı ele geçirip, dinin mal, mülk ve zenginleşmenin aracı haline getirildiğini apaçık gördük.
Toplum mühendisliğinin en alasına tanıklık ettik. Yalanın havalarda uçuştuğuna şahit olduk.
Şimdi elbette kendilerinden salt adalet bekleyecek değiliz.
Türkiye’nin bırakın genelkurmay başkanını; en namlı hırsızı, en berbat katili, en kral darbecisi dahi olsa, adalet adına, dürüst yönetim adına, insanlık adına olması gereken şey salt adalettir. Hiç şüphesiz adalet denilen şey hakkaniyet içermediği sürece de eksik kalır.
Silivri mahkemesinin verdiği kararlar, bu kararları “oohhh!..” deyip alkışlayanlar, kazandık sanıyorlar, aslında toptan kaybettiler.
Cumhuriyeti eleştirmek için her seferinde “İstiklal Mahkemeleri’ni” hedef gösterenler, devlet kurmak için buradan propaganda geliştirenler, geleceğe öyle bir miras bıraktılar ki, artık kendilerini isteseler da aklayıp, buradan sonuç çıkaramazlar. İslamcı gelenek, en başından beri iddia ettiği, özlem olarak sunduğu, “biz gelirsek mutlaka böyle olacak” dedikleri tüm ideolojik söylemlerini başta özel mahkemeler olmak üzere Silivri’deki uygulamalar, Gezi olayları, Türkiye’nin iç ve dış politikalarındaki tutum ve davranışlarıyla ve özellikle de kamu mallarının paylaşılmasındaki yolsuzluklarla tam bir hezimete dönüştürdüler.
Kazandık sanıyorlar.
Aslında ebediyen kaybettiler. Çünkü eylemleriyle bir dönemi inşa ettiler ve geride kendilerini eleştireceklere çok sağlam deliller bıraktılar.

Yazarın Diğer Yazıları