Kayıp yılları, hazin son...
Gele gele nereye geldik?
Etkisiz eleman rolüne geldik...
Ülke olarak mevcut iktidar partisinin tüm hükümetlerinin yürüttüğü dış politika sürecinde tükendin... Tüketildin...
Anlamlı, yüzü geleceğe dönük, ilerlemeyi arzulayan, bölgesinde etkili bir güç olmaya doğru everilmekte olan Türkiye, AKP hükümetlerinin hayalperest politikalarıyla yenik düştü.
Daha doğrusu düşürüldü...
Net bir tanımlama ile söylersek, Suriye'de ABD'nin Büyük Orta Doğu Projesi bağlamında eş başkan olarak görev üstlenince geldiğimiz yer dışlanmak ve kendi sınırları içine kapanmak oldu... Türkiye'yi yönetenler elini ve kolunu ABD'ye kaptırdıklarından bu tarafa asla dış politikada iflah olmadılar.
Mesela Kıbrıs'ta ne zaman Türkiye'nin başı sıkışsa, Yunanlıların EOKA terör örgütü Kıbrıs'ı kan gölüne döndürse ve buna Türkiye itiraz hakkını kullanmaya kalksa karşısında ABD'yi buldu.
Irak'taki ezeli vatanız Kerkük'te ne zaman Türkler kan ağlasa ve Türkiye bir söz söylemek istese yine karşında ABD ve AB vardı.
1990'da başlayan Irak'a müdahale sonunda gelinen noktaya bakın... Kerkük gitti. Lozan'da Türkiye'ye verilmeyen verilmemesi için de başta İngiltere olmak üzere bütün Avrupa'nın hemfikir olduğu Kerkük, Barzani'nin Kürdistan sınırlarına katılmış durumda. Özel statüsü falan kalmadı.
Var mı AB'nin itirazı?
Yok!..
Peki, büyük müttefikimiz(!) ve yüce dostumuz(!) Amerika'nın itirazı var mı?
Yok!..
İşte bu kadar...
Yıllardır süren PKK varlığına, müdahale girişimlerine gereken desteği asla vermediği gibi Kandil'in yerle bir edilmesine müsaade etmeyen yine kimdir?
ABD!..
Şimdi PKK'ya terör örgütü, PYD'ye de aslanım diyormuş...
Kim şaşırdı buna?
Hangi aklı evvel?
Bilmiyoruz...
Şurası bir hakikat ki; müttefikimiz ve dostumuz(!) Amerika'nın geçmişiyle bugünü arasında hiç tezat yok.
Ta, Birinci Dünya Savaşı öncesinden bu tarafa Amerika Orta Doğu'da ve enerji bölgelerinde bölgesel hayal peşindeydi ve bunu gerçekleştirmeye çalışıyor...
Değişen bizimkiler.
Gelip geçen hükümetler.
Ülkeler arası dostluğu, iki insan arasındaki çok samimi ilişki gibi anlayanlar. İki insan birey olarak ölümüne birbirine dost olabilirler ama ülkeler asla...
Davutoğlu'nun dış politikada "kazan kazan" teorisinin temeli idealist kurama dayalıydı. İdealizm, "her ülke mutlu olacağı şeylere karşılıklı rıza ile kavuşursa sorun kalmaz" görüşünü benimsiyor. Realizm ise, "dostluk ilişki başlatan kavram, şimdilik geçerli olan şey, asıl olan menfaattir. Bu sebeple ezeli dostluk yoktur. Çıkarlar vardır" diyen kuram.
Türkiye'yi yöneten AKP iktidarları, idealizme dayalı dış politikanın bir getirisi olacağını sandı. Ancak gelinen noktada idealist kuram çöktü.
Amerika'nın Büyük Orta Doğu politikasının eş başkanlığı hayalinden kendine çıkardığı pay da anlamsız kaldı... Çünkü ona da hayalperest bakmaktaydı... Amerika bölgeyi düzene sokacak, Türkiye bu sayede İslam kardeşliğinin sıcaklığı ile İslam dünyasının lideri olacaktı.
Gelinen noktada, Rusya ile kapıştırıldı. PKK ile iç savaşa sokuldu. PYD'ye ilan ettiği "Fırat'ın doğusuna geçemezsin" mealindeki kırmızı çizgiler bitti. AKP idealizmi kendisi kayıp ederken Türkmenlere de kayıp ettirdi. İzlediği politik hayal, Türk dünyasının büyük toprak kaybına sebep oldu. Kerkük, Musul, Telafer ve Bayır-Bucak coğrafyası el değiştirdi.
Türkiye uçakları, "koruyacağım" dediği Türkmen Dağı'na uçamıyor, çünkü ABD, "Türkiye'yi NATO koruyor, sizin uçaklarınız Suriye'ye girmesin" dedikten sonra hızla ilerleyen PYD'ye silah yardımına devam ediyor... Rusya da havadan uçaklarla PYD'nin önünü açıyor. Böylece Fırat'ın doğusu elden uçup gidiyor...
Bütün bunlar olurken "milletin adamı" Ekvador'da elin vatandaşlarını dövüyor...