Kavgayı çıkaran kim?

R.T. Erdoğan'ın grup toplantısında, üst kat tezahüratçıları eşliğinde yaptığı konuşmasını dinledim. Ne yalan söyleyeyim, "Onursuzdur, şerefsizdir, alçaktır, haindir." ithamlarını duyunca irkildim. "Cumhurbaşkanı", bu sıfatları ana muhalefet partisinin başkanı için söylüyordu. Reis yüklendikçe tezahüratçılar "yuh!" çekiyorlardı.

Yanlış anlama olmasın diye, metne, Ak Parti'nin web sitesinden baktım. Sitede "Türkiye'nin tarihi mücadelesini lekelemeye çalışanlar alçaktır" başlığı altında verilen bölümü buraya alıyorum:

"Kılıçdaroğlu, mevcut tutumuyla Esed'in Suriye'de, İsrail'in Filistin'de hayata geçirmeye çalıştığı insansızlaştırma politikasına destek veren bir yerde durmaktır. Türkiye'nin bu tarihi mücadelesini sürekli fitneyle, yalanla iftirayla lekelemeye çalışan her kim olursa olsun açık ve net söylüyorum, haysiyetsizdir, onursuzdur, şerefsizdir, alçaktır, haindir. Bir insanın kendi ülkesine ve kendi milletine böylesine derin bir kin beslemesi için ya geçmişte ağır bir travma yaşaması yada daha başka çıkar hesabının pençesine düşmesi olması lazım. Sanıyorum karşımızdaki zatta her iki durum birden söz konusudur."

TBMM'de, büyük kavganın asıl kaynağı bu cümlelere ne bir kelime ekledim ne bir kelime çıkardım.

(Hatırlatma: Metin yazıcılarının daha dikkatli olması için, imlâ üzerinde duracağım. Yazıcılar, düzeltmelerimi metin yazarken umarım dikkate alırlar: "Bir yerde durmaktır." değil; "durmaktadır" olmalı. "Türkiye'nin tarihi mücadelesi" yazılı. "Tarihi" değil, "tarihî". (Bazıları î nispet etki yerine "-sel"i koyuyorlar. "-sal, -sel" Türkçeyi bozan, yavanlaştıran bir ek.) "Açık ve net" birbirinin müteradifi değil; cümleyi kuvvetlendirmiyor, iki kelimeden biri kullanılmalıydı. "Onursuzdur, şerefsizdir" sıralanışı da yine aynı şekilde cümleyi kuvvetlendirmiyor. "Onur" Fransızcadan, "şeref" Arapçadan geçme. En çok kullanılan "şeref"tir ve kelimenin bir ağırlığı vardır. İfadenin şiddetine bakarsak "şerefsiz" tercih edilmeliydi. "Alçaktır haindir" yazılı; araya "," konulmalıydı. "Ya ... yada" yazılmış. "Ya da" yazılmalıydı. "Düşmesi olması" değil; "düşmüş olması". "Lazım" kelimesinde "a"nın üzerine "^" kondurulması tercih edilir.)

CHP'den ne cevap gelecek diye bekliyordum. Doğrusu, Reis'in asabiyetinin farkında olurlar, aynı karşılığı vermezler, hiç olmazsa "Edebini takın, yerini bil, makamını bil..." derler sanıyordum.

CHP'nin Grup Başkan Vekili Engin Özkoç, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında R. T. Erdoğan için aynı kelimeleri kullandı. Sonra TBMM karıştı. Bu şiddette kavga daha önce olmuş muydu? Okuduklarımdan da aklıma gelmiyor. Ölüm hâdisesi var. TBMM'de 1925'te Halit Paşa vurulmuştu.

Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya, İstiklal Harplerinin bütün safhalarına katılan Halit Paşa, Ardahan milletvekili yapılmıştı. Makedonya'da bir çarpışmada başından yaralanmış, bu yaranın tesiriyle olsa gerek, asabîleşmişti.

Halit Paşa'nın vurulmasının hikâyesi uzun. Vuran kişi Afyonkarahisar milletvekili Ali (Çetinkaya) Bey. O da eski asker ve ikisi arasındaki husumet Trablusgarp'a kadar uzanıyor. Neticede, önce Halit Paşa iki silahını birden çekiyor. Ali Bey'le boğuşma sırasında yaralanıyor. Altı gün sonra hayatını yitiriyor.

Yakın zamanda, 2001'de, DYP Şanlıurfa Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu, Meclis'te kavga sırasında aldığı yumrukların tesiriyle kalp krizi geçirip vefat ediyor.

Bu defaki kavga çok büyüktü. Sanki iki ayrı ordu çarpışıyordu.

Defalarca burada yazdık. "Yukarı"sı kucaklayıcı olmalı. Sen tezini anlat, inandır. Yok... Vuracak. İşte, şiddet şiddeti getiriyor.

turk-ulkusu-1.jpg

Yazarın Diğer Yazıları