Kap kiliseni gel
Acele et. Kap kiliseni. Getir krokisini, belirt yerini ihya edelim. 2010 yılında politika bu.
Niye böyle yapıyorsunuz dediğimizde tarih ile ilişkilendirilmiş cevap geliyor.
“Ecdadımız Osmanlı da böyle yapıyordu.”
Biliyoruz, en sonunda kiliselerin organize ettiği savaşlar sonunda battı ecdadınız Osmanlı.
Sonra ilave ediyor: “Dinden niye korkuyorsunuz?”
Kim, biz mi?
Niye korkalım dinden. Bizim korkumuz yok azizim. Endişemiz var. O da stratejik gelişmelerden.
“Osmanlı her dine özgürlük tanıyordu” diyor daha sonra.
Soruyoruz: Hangi Osmanlı?
Kuruluşunu tamamlayan Kayı çadırlarından kurulu Türk, Türkmen Osmanlı mı, yoksa kıtaları zapt ederek kılıcıyla herkese baş eğdiren Osmanlı mı? Bu ikisi değil de, size benzeyen, paşalarının İngiliz sefirinden emir aldığı Osmanlı mı?
Hangisi?
Kıtaları zapt eden Osmanlı ile teslimiyetçi Osmanlı’yı birbirine karıştırmayın. Birincisi, her Türk’ün övünç kaynağıdır. Yiğitliğin, kahramanlığın, ülkünün, yeryüzü hâkimiyetinin ateş gibi yüreklerde yandığı, Batıyı titreten Osmanlı.
Size benzemeyen olanı.
Sizin kendi yurttaşlarınız dışında kimseyi titrettiğiniz yok.
İkincisi ise, “Bir karar alacağım ama şunu İngilizlere danışayım. O olmazsa Fransızlara bir sorayım. Batı ne der acaba” diyen, korkak, çekinik, teslimiyetçilerin yönettiği aciz Osmanlı.
Bir kere daha: Hangi Osmanlı?
Batıyı titreten Osmanlı’nın açtığı ya da açtırdığı kiliseler, ülkesine kattığı topraklarda yaşayanlarının dini ibadetleri ile o halkı memnun ederek bu memnuniyet veren politikaların sonucunu öteki Hıristiyanlara göstermek içindi. Fetih ederek ele geçireceği toplumlara kendi yönetimi altındakileri örnek göstererek zemin hazırlamak içindi. Stratejik olanları da vardı. Uluslararası politik süreci yönetmek amacıyla da kiliseler ayakta tutuluyordu. Kısacası belirli bir ya da bir kaç amaç içindi.
Peki, siz hangi fethi yapıyorsunuz veya yapacaksınız da kilise ihya ediyorsunuz?
Demek kendinizi Osmanlıya benzetiyorsunuz.
Olabilir.
Ancak, fetihçi Osmanlı’ya benzemediğiniz açıkça belli olduğuna göre, herhalde gerileme ve duraklama dönemindekilere özeniyor, kendinizi onlarla özdeşleştiriyor olmalısınız. Davranışlarınız, kararlarınız bunu gösteriyor. Aklımız sizde kalıyor ister istemez. Yurt sorumluluğumuz gereği geleceğimizden emin olamayışımız, sizin politikalarınızın sonucu. Durduk yerde işkillenmiyoruz.
Mesela şu İznik kiliseleri.
Sümela.
Akdamar.
Her biri birer mihenk taşı.
İznik, Hıristiyan dünyasının merkezini yönetecek olan konsüllük sisteminin orta noktası. Teolojik stratejide önemli bir saha. Ortodoks Hıristiyanlığın ikinci ve önemli bir ayağı ise Hatay. Hatay, İznik, Fener ve Sümela bir tümleşik bütünün parçaları durumunda. Burada eksik olan Heybeliada Ruhban Okulu oluyor. Okulu tamam, kiliseler hiyerarşisi içinde, öteki kiliselerin bağlanacağı, bölgesel merkez durumunda olan kiliseler de tamam. Bu durumda okullar eliyle Hırıstiyan çoğunluk yaratarak, sürüp gelen Türk toplumsal gerçeğini parçalamak yahut güçlü alternatif topluluklar oluşturmaktır. Onu da tamamladınız mı, kendi ülkenizde Ortodoks Hıristiyanlığı ihya ettiniz demektir. Bu durum ister istemez iç siyasetinizi de etkileyecektir.
Bunu niye yapıyorsunuz?
Cevabınız Osmanlı’ya benzemek ya da dini özgürlükler ise ve gerçekten de yaptığınız bu açıklamaya inanıyorsanız, şaşarım size. Eminim, Fatih, Yavuz, Kanuni gibi kıtaları zapt eden ulular, sizin bu durumunuzu hüzünle seyredeceklerdir. Eğer yüzde yüz Osmanlı’ya benzemekse amacınız, örnekler bellidir. Yeniden büyük Türkiye olmak ve bulunduğunuz merkezden ilişkili olduğunuz kıtaları yönetmek istiyorsanız, sembollerinizi, ilhamınızı fetihçi Osmanlı’dan alınız. Yoksa siz, ne Nedim Paşa’dan daha fazla Fransa’ya yaranırsınız, ne Mustafa Reşit Paşa’dan daha fazla İngiliz hayranı olabilirsiniz. En iyisi siz hiç Osmanlı olmayın. Atatürk’e bakın yeter. Kesinlikle yüzde yüz milli olur ve kesinlikle büyük, etkin ve güçlü Türkiye olursunuz. İsterseniz deneyin.