Kanunlar bir öyle bir böyle işletilirse ne olur?!
Hrant Dink’in katilinin serbest kalmasının ardından çıkarılan vaveyla belli kesimin cirminin çok ötesinde etkili olduğunu gösteriyor.
Adalet Bakanlığı hemen bir açıklama yaptı. Neden niçin, serbest kaldığını bir bir sıraladı. Bu mahcubiyet kime karşı?
Hukukî meseleler ayrı tartışmadır. “Hrant’ın Arkadaşları”, “Hepimiz Ermeni’yiz” grubu yüklendikçe yükleniyor.
Neden yükleniyorlar asıl, biliyor musunuz?
Demek istiyorlar ki, hukuku kendisine eviren bir hükûmet kanuna uysun uymasın, Hrant’ın katilini muhakkak hapiste tutsun.
Örneği çok... Gezi Davası’ndan akla mantığa sığmayan ceza aldırılanlar, ağırlaştırılmış hapse mahkûm ettirilenler...
Yargıtay’ın, son karar makamı Anayasa Mahkemesi’nin üstüne çıkarak, “Vay siz nasıl Şerafettin Can Atalay’a hapisten çıksın, TBMM sıralarına otursun, dersin!” dediler. Demekle kalmadılar, Can Atalay lehine oy kullanan üyeler hakkında da suç duyurusunda bulundular. Zehir zemberek karar demeyeceğim daha ötesi “bildiri”yle, “yukarı”nın gönlünü hoş tuttular. Tabii Anayasa tepetaklak.
Zamanında Turgut Özal, 1990’da “Anayasayı bir kere delmekten bir şey olmaz.” demişti.
Recep Tayyip Erdoğan da benzer söz etmişti. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül hapisteydiler, 2016’da Anayasa Mahkemesi tahliye kararı verdi. Bunun üzerine R. T. Erdoğan: “Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum.” demişti.
Bir de düzeltmek için yeni anayasa yapalım, diyorlar. Anayasa maddeleri ortada, kanunlar ortada... Zaten neredeyse tamamını, değiştire değiştire bugüne gelmişsin. Sen şimdi, Anayasa’yı, kanunları tepetaklak et, sözünü dinleyenleri öne çıkar, senin istediğin kararları vermeyenlerin üzerine yürü.
Şunu hatırlatacağım sadece: PKK ağzından 1128 imzalı Meşhuuur bildiriyi biliyorsunuz. Bu bildiri doğrudan Çözüm/Çözülme döneminde PKK üzerine gitmemizi durdurmak için yayınlanmıştı. Sonunda bu emele de ulaştılar.
Anayasa Mahkemesi, o bildiriye imza atan 10 akademisyenin müracaatını değerlendirmiş, “hak ihlâli” kararı vermişti.
Hak ihlâli kararına dair haberi servis eden Anadolu Ajansı’nın, bu akademisyenlerin nasıl bir karara imza attıkları haberi içinde şu cümleleri okumanızı isterim:
“Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" adıyla Ocak 2016'da hazırlanan metin, terör örgütü PKK'nın Doğu ve Güneydoğu'daki bazı illerde kazdıkları çukurlarla ülke güvenliğini ve birliğini tehlikeye attığı bir dönemde kaleme alınmış ve 1128 akademisyen bildiriye imza atmıştı.
Bildiride, güvenlik güçlerinin, terör örgütünün bu yasa dışı faaliyetlerine karşı yürüttüğü mücadele ‘devlet katliamı’ olarak nitelendirilmişti. Halkın güvenliğini sağlamaya yönelik güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyonlarda yüzlerce şehidin verildiği bir dönemde yayımlanan bildiri yoğun tepki almıştı.”
R. T. Erdoğan’ın bu katliam destekçilerine karşı daha önce ettiği ağır sözlerini sıralamayayım. Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlâli” kararına karşı bir kelime etmedi. Vay nasıl bu kararı verirsiniz, demedi!
Niye acaba?! Daha önce dediğim gibi herhâlde, onların en son gidecekleri ve muhakkak lehlerine çıkartacakları AİHM kararlarıyla uğraşmak istememiştir.
Başa dönersek... Hrant’ın katili hakkında yeni bir iddianame hazırlanmış. İllâ hapis yatıracaklar. Yatırsınlar beni ilgilendirmez de bu titizlik neden acaba?
“Hrant’ın Arkadaşları”na şirinlik mi?
Dün bu “arkadaş” grubunun asıl niyetini, bizzat Hrant’ın yakın arkadaşı Etyen Mahçupyan’ın kaleminden verdim, okumuşsunuzdur.
Kanunlar bir öyle bir böyle işletilirse ne olur?!