Kahvaltıyı serpme!
Geçenlerde okuduğum acı bilgileri sizlerle paylaşacağım. Dünyada her yıl 931 milyon ton, Türkiye’de ise her yıl 18,1 milyon ton gıda israf ediliyormuş. Türkiye’de gerçekleşen gıda israfının %42’si evlerde çöpe giden yiyeceklerden kaynaklanıyormuş. Evlerimizden çöpe atılan kişi başı 93 kg gıda söz konusu! Her gün israf ettiğimiz ekmek miktarı adet olarak 4,9 milyon ve bu sayılar bizi dünya genelinde kişi başına en çok gıdanın israf edildiği 3. ülke yapıyor.
Çok üzgünüm. Bu konu çok acıklı… Korkuyorum, sonumuz israf etmekten gelecek. Felaket tellallığı gibi oldu ama olsun. Tekrar söylüyorum, sonumuz israf etmekten gelecek!
Her evde gıda israfı mevcut. Çöpe dökülen yemekler… Ekmek ucu, kalmış meyve, unutulmuş sebze, kullanım süresi geçmiş paketli ürünler ve benzerleri… Herkesin ortak şikâyeti pahalılık ve geçim sıkıntısıyken bu nasıl olabiliyor bilmiyorum? Bir zeytini 3 kere ısırarak yiyecek kadar nimete saygı duymuş ve yokluk görmüş atalarımız bugünleri görse ne düşünürlerdi? Lütfen açlık yaşamadan kıymet bilelim.
Restoranlarsa evlerdeki hezimetin bin kat üstü. Kanayan yara... İsraf edilen yemeğin haddi hesabı yok. Sepet sepet ekmekler, salatalar, bitirilemeyen porsiyonlar, olduğu gibi çöpe dökülüyor. Serpme kahvaltılar? Korkunç… Kuş sütü eksik bu sofralar güzel de, yarısı çöpe gitmeyecekse güzel. Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz. Günah... İsraf en büyük günah! Lütfen kıymet bilelim.
Bronz madalya kazandığımız gıda israfı için devlet büyüklerimizden bakanlık istiyorum. Geri dönüşüm, çöpe giden kullanılabilirleri değerlendirme konusunda kafa yorup proje üretecek bilir kişiler… Dernekler değil bakanlık. Ana kucağında israfın çok kötü bir şey olduğunu öğrenememişlerin arkasını toplama kurumu.
Bir de su, enerji ziyanı var ki çok tehlikeli boyutta. Küresel ısınma kapıya dayandı. Buna rağmen otellerde, okullarda, evlerde sular, seller gibi tazyikli akıtılıyor. Makineye koyacağımız bulaşıkları önden durulamak, küvet doldurmak veya uzun süre duşta kalmak… Çok sık ve tam doldurmadan bulaşık ve çamaşır makinesi çalıştırmak. Elektrikleri ve ısıtıcıları zaruri olmadığı halde kullanmak. Evleri çok ısıtıp kışın tişörtle gezmek. Tuvalet kağıtları, kolonyalı mendiller, kağıt havlular… Herkes kendi çapında mutlaka israf ediyor. Fakir de orta halli de, zengin de, kendinde olanı har vurup harman savuruyor. Kâbus gibi... Hayatımızı kolaylaştıran üretilmişleri elimizden geldiğince israf etmeden tüketmeliyiz. Az tüketmeliyiz. Her birini sonuncuymuş gibi kullanmalıyız. Kıymetini bilmeliyiz. Lütfen…
Pandemi atlattık. Yıllarca israf ettiğimiz doğanın intikamı gibiydi. Egzoz dumanıyla, kimyasallarla, çöplerle kirlettiğimiz mavi yeşil dünyamız bizi tükürdü. Kendini, değerini fark ettirdi. Güneşin ısısı, yağmurun kokusu, kışın hüznü yok olup gitti. Hoyrat hallerimiz can derdine, ölüm korkusuna evrildi. Panik ve azap sardı hayatlarımızı. Maddiyatlarımızı, maneviyatlarımızı, sevdiklerimizi kaybettik. O ziyan ettiğimiz doğaya, oksijene hasret kaldık. Kıymetini anladık ama geçer geçmez de unuttuk. Balık hafızası var hepimizde. Acılardan ders çıkaramıyoruz. Yokluk ağır sınav. Lütfen kıymet bilelim.
Zaman da israf edilenlerden… Hayatımızın bir saatini bile israf etmemeliyiz. Ömrün değerini, büyüsünü keşfedenler bunu yapamaz. Gereksiz işlerle uğraşarak, çevremize veya kendimize bir şey katmadan geçirdiğimiz vaktimiz dönüşü olmayan israflardandır. Zaman en değerli şeyimiz. Lütfen kıymetini bilelim.
Peki vücudumuzu, sağlığımızı da israf edebilir miyiz? Hem de nasıl! Endişeler, korkular, fitne-fesatla ruh sağlığımızı israf ediyoruz. Sigara, içki, sağlıksız beslenme ve düzensiz uykuyla da bedenimizi israf ediyoruz. Ve inanıyorum ki umarsızca israf ettiğimiz her şeyin yokluğuyla sınav vereceğiz. Bizden hesap soracaklar. Herkes; “Karma, karma!” diye bağırıyor. Karma bu konuda da olacak. Korkalım, kıymet bilelim. Lütfen... Tutumlu olalım…