Kadın lafı öyle bir soktu ki, ortalık karıştı

Feyza Altun adındaki avukatın “şeriat”a vurduğu laf tartışılıyor.

Hanımefendi, “şeriat”a karşıymış. Karşıysan karşısın. Öyle mi laf etmelisin!

“Şeriat” deyince elbette din anlaşılır. İnanç noktasında mutlaka dikkat etmeliyiz. Her defasında yazarım, “Gerici, şeriatçı, mürteci, irticacı, dinci, yobaz…” sıfatlarını hiçbir surette kullanmamalıyız.

“Şeriat” isteyenleri alabildiğine tenkit edebilirsiniz. O sizin bileceğiniz iştir ama küfredemezsiniz. (İlâhiyatçı, din sosyoloğu Prof. Dr. Yümni Sezen Hocamızla laiklik ve İslâm’a dair dört gün süren mülâkatımıza girin lütfen. “Laiklik ve İslâm”, 6-9 Eylül 2021)

Yümni Sezen Hoca, meseleyi her yönüyle ortaya koyuyor. (Son bölümü buraya alıyorum. Yazımızın altında okuyabilirsiniz.)

Samimî Müslümanları rencide etmeye kimsenin hakkı yok.

Feyza Altun adlı avukat “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçundan mahkemeye çıkarılıyor. Neyse ki, adlî kontrolle serbest kalıyor.

Feyza Altun'un avukatı Emrah Karatay, şu sözlerine dikkatinizi çekerim:

"Adliye koridorlarında şeriat sloganları atanlara hiçbir işlem uygulamayan savcılık makamının, şeriat karşıtı beyanları nedeniyle bir avukatı gözaltına almasını, hukuka çalınmış bir şerh olarak görüyoruz.”

Bir padişah soyundan kadının nikâhında, o meşhuuur Şevki Yılmaz, eline mikrofonu alıyor, “Osmanlı’yı süren soysuzları lanetliyorum.” diyor. Elbette kastettiği M. Kemal Atatürk. Sonra bir videosu ortaya çıkıyor. M. Kemal Atatürk’e “Selanik’ten gelen dönme” diyor, beddua ediyor.

Osmanlı’yı bunlar ne sanıyor acaba? Geriye dönüm tarihi hiç araştırmıyorlar mı?

Selanik’te Mustafa Kemal’in ailesin evine gittim. Konsolosluk da aynı avluda. Evin bir odasında rahle üzerinde Kur’ân-ı Kerîm duruyordu. Orada görevliye sordum: “O zamandan mı kalma?”. “Yok” dedi, “Annesi Kur’ân okurdu. Türkiye’den geldi.”

Burada “dönme”yi açıklamamız gerekiyor.

Selanik’te Dönmeler (Avdetîler-Sabatayistler) vardı. Dışı Müslüman içi Musevî. Sabatay Sevi’nin (1626-1676) müritleri.

Şevki ve gibileri güya dindarlar. Bu sözleriyle dinden çıkıyorlar, diyemeyiz, muhakkak ama dinimizle çelişkiye düştüklerini akıllarına getiriyorlar mı? İnsanı kazanmak mı yoksa itelemek mi gerekir? Zaten iteledikleri için, karşıdakilerin de tavrı onlara göre oluyor.

Şeriat ne? kim ne anlıyor? (Bunu sonra bir ilâhiyatçı ilim adamımızın bana gönderdiği notlarla açıklayacağım.)

Ne olursa olsun, “Müslümanım” diyen kahırla, buğzla konuşamaz!

Şevki ve gibilerine şu iki ayet-i kerimeyi hatırlatacağım:

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussılet, 41/34)

“Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.” (Âl-i İmran, 3/134)

Şevki ve gibileri, buğzlarıyla ayet-i kerîmelerin uyuşup uyuşmadığını bir düşünseler; biz nasıl bir bataklığın içinde tepinip duruyoruz, diyeceklerdir.

İnsan onların diliyle kazanılmaz. İslâm onların diliyle anlatılmaz. Sadece ve sadece, uçurum açılır, düşman üretilir.

Evet üretilir. Bilerek kulandım bu kelimeyi.

Feyza ve gibilerinin de Şevki ve gibilerinden farkı yok. Hiçbir surette din düşmanlığı yapılmamalıdır. Yapanlar neticesine de katlanırlar.

***

Laiklik ve İslâm (4)

Din sosyoloğu Prof. Dr. Yümni Sezen, laiklik ve İslâma dair mülâkatımızda, "İslâm toplumlarında İslâm söz konusu olmadan laiklikten söz edilemeyeceğini" vurguluyor:

“Laiklik dine değil, dinî tahakküme ve din istismarına karşıdır. Öyle anlaşılmalı, öyle olmalıdır. Yakın geçmişte yanlış anlayışlar, yanlış uygulamalar yaşanmış olabilir. Fakat bu işin özünü ve olması gerekeni değiştirmez. Din kendi öz alanında derinleşmeli ve doğru anlaşılmalıdır. Sosyal meseleleri bahane edip dini herkesin başına bir kılıç gibi tutmamalıdır. Ama şu da unutulmamalıdır: Din var olduğu için ve var olduğu sürece laiklik vardır. Din olmaksızın kendi başına laiklik diye bir şey yoktur. Çünkü dinin ve dinî hayatın olmadığı bir toplum ve rejim yoktur, olmamıştır ve olması muhtemel değildir. Bunun aksini iddia etmek insan denen varlığı hiç tanımamak demektir. Önemli olan din dâhil bütün meselelerin barış içinde akla uygun, rızaya uygun hak ve hukuka uygun olmasıdır.

Toplumda, dini, devleti, demokrasiyi ve laikliği karşı karşıya imiş gibi görmemeli, aynı zamanda karşı karşıya getirmemelidir. Birbirine, birini diğerine feda ettirilmemelidir.

Laiklik bir hukuk düzenine muhtaçtır. Bir hukuk, siyaset ve yönetim ilkesidir. Kendisi bir ideoloji, bir felsefe, bir din değildir. Laiklik yönetim ilkesidir. Devletin dinî inanç ve düşüncelere karşı tarafsızlığıdır. Fakat tarafsız olmak, hiç ilgilenmemek anlamına gelmez. Tabiatta boşluk olmadığı gibi toplumda da boşluk yoktur. Laiklik var diye meselâ ezanı kaldıramayız. İnanmayan veya başka din mensupları rahatsız olur diye bunu yaparsak, başka din mensupları da işlemlerini, hiçbir alametini gösteremeyecek demektir. O zaman özgürlükte değil özgürsüzlükte ve özgürsüzlük için tarafsız olmuş oluruz. Laiklik bu demek değildir. Şunu demek istiyoruz ki, din de laiklik de toplumun başında bir balyoz gibi tutulmamalıdır.

Laiklik, laisizme ve ya sekülerizme dönüştürülmemelidir. Laisizm, izm''den anlaşılacağı üzere bir felsefe ve ideolojidir. Laiklik değil, laikçiliktir. Yani kendisi din yerine geçen bir baskı rejimi olur. Laiklikle ilgisi kalmaz. Bu takdirde laik olan ile olmayan arasında yeniden bir tarafsız hakem gerekecektir. Laiklik sekülerizme de dönüştürülmemelidir.

Sekülerlik her ne kadar laiklikle eş anlamlı kullanılıyorsa da gerçekte dünyevîlik ve dünyevîleşmişlik demektir. Bu da bir ideolojidir ki dünyayı esas alarak, suret-i haktan görünürde, ilmi istismar ederek dine hiç yer vermemek, ''din zaten devrini tamamlamış, ortadan kalkmıştır'' demektir. Bunun da laiklikle ilgisi yoktur.

Görüldüğü gibi iki tarafı keskin kılıç gibi olan bir şeyi doğru ve yerinde kullanmak zorundayız. Bizim için tartışılmayacak konular şunlardır:

1 - Millî devlet, 2 - Cumhuriyet, 3 - Vatan bütünlüğü, 4 - Bayrak, 5 - İslâmın varlığı

Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, eğer laiklik ilkesi getirilmeseydi, yeni devletin başına gelecekleri düşünemiyorum bile. Eğer şimdi laikliği kaldırırsak IŞID ve Taliban''a hacet kalmadan, cemaat ve tarikatların merdiven altı dinin, Türkiye’yi ne hâle getireceğini düşünemiyorum.”

Yazarın Diğer Yazıları