İyi paslaşma...

Din, bilim metafizik.. Hiçbiri fark etmez. Pragtmat felsefeye göre her şey sonucuna göre ölçülür. Eğer sonuçta fayda sağlıyorsa iyidir.

"Hayır" çıkmazında olan ve anketlerde bir türlü yükselemeyen AKP kanadı aradığını AB ülkelerinin yardımında buldu.

Önce Almanya büyük bir pas verdi..

Sonra Hollanda.

Hollanda zaten buna hazırdı.

Çünkü aşırı sağcı olarak tanımladıkları Wilders, yabancı düşmanlığı ile epey yol almıştı. Mevcut hükümetin geleceğini sarsmaya başlamıştı. Hollanda'da yapılan anketler Wilders'in seçimde önde gittiğini gösteriyordu. Öyle ki şimdiki başbakan Rutter dahil iktidar partilerinin tamamı ortak bildiri yayınlayarak seçilmesi halinde Wilders ile koalisyona gitmeyeceklerini söylüyordu. Hollanda basınında bu durum tartışılmaya başlandığı sırada Türkiye'den yükselen sesler imdada yetişti.

Türkiye'de "hayır" cephesi güçlenmiş, Erdoğan taraftarları ne yapsa bu duvarı aşamıyorlardı.

Başka bir yol bulmak zorundaydılar.

Almanya ile ağız dalaşına başladılar. Sonra siyasi ibrenin ucu Wilders ile sıkıntıda olan Hollanda'ya doğru kaydı. Her iki taraf için de bulunmaz fırsattı vesselam.. Çünkü Tayyip Erdoğan gerilim siyasetini iyi biliyordu ve bu gerilimden kendine pay çıkardığı herkesin malumu idi. Hollanda gazetelerindeki usta yorumcular bundan söz etmekte gecikmediler. Hollanda, siyaset tarihinde ilk defa, olağan siyaset yerine komploculuğu seçecekti ve seçti. Fırsat ayağına kadar gelmişti. Ya aşırı sağcı Wilders, ya da olağan merkeziyetçi Hollanda siyaseti..

Rutter yönetimi ikincisini seçti.

Denemeye değerdi doğrusu.

Türkiye'nin restine karşı rest çekti.

Sonuç ortada..

Wilders geriledi. Rutter'le beraber hükümet üç puan ilerledi. Baktılar ki yapılanlar işe yaramış. Hemen Tayyip Erdoğan hareketine destek verdiler. Bild gazetesi Türkçe manşetle "hayır" denmesini isteyen manşet attı.

Ee, bunu Türkiye'dekiler havada kaptılar. Hükümet yanlısı gazeteler, televizyonlar anında haberi siyasal dolanıma soktular ve top şu anda sahada büyük bir keyifle çevriliyor.

Ekranlar vakit kayıp etmeden propagandaya başladı. Tek kelime "evet"in haklılığını bir türlü gerekçelendiremeyen yandaş basın, kendisine Avrupa'dan itinayla uzatılan pası aldı keyifle evirip çeviriyor. Ortada referandumun ana konusu olan anayasa maddeleri yok artık. Herkes Hollanda'nın vahşetine ve ardından sıcağı sıcağına Bild gazetesinin "hayır deyin" diyen Türkçe manşetine odaklandı. İstenen ve beklenen ilaç da tam olarak buydu zaten.

Muhalif yayın konu bulamazken şimdi başladı atmaya: "İtiyle, atıyla insanımızı çiğneyen Avrupa kimin yanında görün. Gazeteler Türkçe manşetle bize ne akıl veriyor bakın. "Hayır verin" diyor. Bunlar Erdoğan düşmanı. Büyük Türkiye'yi istemiyorlar. Bizi kıskanıyorlar. Öyle ise bunlara fırsat vermeyin. 'Evet' deyin..."

Türkiye'nin geliştirdiği gerilim siyaseti Avrupa tarafından işte böyle destekleniyor ve desteklenmektedir.

Yabancı bir ülkenin gazetesi manşetten "hayır verin" deyince karşı tarafın bundan nasıl etkileneceğini ve nasıl bir tepkiye neden olacağını bilmiyor mu sanıyorsunuz?

Bilmez olur mu? Bal gibi biliyor..

Üstelik acaba çeviri hatası mı var denmesin diye haberi bizzat Türkçe yayınlıyor.

"Eveti" desteklemek için, Avrupa'nın hayırcı olması gerektiğini de biliyor. İyi paslaşma.

Algı yönetimi nasıl yapılıyor örneklendirir misiniz diye soranlara işte içinde yaşadığın gibi derim. Olan itin ısırdıklarına, atın çiğnediklerine, kafası kırılan Türklere, Türkiye'nin küçücük bir Avrupa ülkesinden kovularak küçük düşürülmesine oldu.

Yazarın Diğer Yazıları