İttihatçılık, salt milliyetçilik değildir
Geçen hafta “bitmedi” diye bitirmiştik yazımızı. Bu durumda milliyetçilik üzerindeki görüşlerimizi aktarmaya devam edeceğiz. Sayın Perinçek’in 1945 sonrası Türk Milliyetçiliğini Amerikancılıkla ilişkilendirmesi ve bunun ötesinde tüm İttihatçıları milliyetçilik kategorisinde birleştirerek, milliyetçilerin cemaatçi olduğuna vurgu yapması, hiç şüphesiz suçlanan tarafın görüş bildirmesini zorunlu kılar.
Buna göre:
1-Türk milliyetçiliğinin köklerinde bir kısım İttihatçıları görmek mümkündür. Ancak şurası unutulmamalıdır ki İttihatçılar homojen (türdeş) bir grup değildir. İçlerinde masonlar, komitacılar, entelektüeller olduğu gibi, devlet adamları ve politikacılar da vardır. Dönemin iktidar karşıtlarının oluşturduğu büyük muhalefet genelde bu çerçevede kabul edilir.
2-Madalyonun öbür tarafında fikir ve düşünce dünyasının önemli isimleri vardır. Meselâ sosyolog ve antropolog Gökalp’ı hangi İttihatçı ortak paydada ötekilerle ilişkilendireceğiz?
Çok daha önemlisi de Atatürk’ü hangi İttihatçı grubun içine koyacağız? Eğer o da öteki İttihatçılarla paralel durumda idiyse mesele yoktur; ancak İttihatçı bütünden ayrı gördüğünü gösteren örnekler vardır. Atatürk’ü hiçbir ittihat grubunun doğrudan parçası sayamayacağımıza göre, İttihatçı köklerin önemli bir yanı çökmüş demektir. Atatürk’ü İttihatçılıktan çok İttihatçıların da teorik olarak istifade ettikleri Ziya Gökalp’la ilişkilendirebiliriz. O kadar.
3-Bu durumda Türk Milliyetçiliğinin köklerini ve temellerini salt İttihatçılıkta arayamayız. İttihatçıları harekete geçiren sosyal dinamiklere bakmak lazımdır. Başka bir ifade ile Türk Milliyetçilerinin önemli fikir adamlarından sosyolog Prof. Dr. Orhan Türkdoğan’ın “sosyal hareketlerin sosyolojisi” çözümlemesine başvurmak icap eder.
Aslına bakılırsa modern Türk milliyetçiliğini, kategorilere göre incelemek gerekir. 1919 öncesi gelişen erken dönem milliyetçiliği, sonrasında gerçekleşen kurucu iktidar milliyetçiliği ve 1945’le başlayan iki kutuplu dünya düzeninin zorunlu kıldığı toplumsal durumun yarattığı milliyetçilik ve 1991’den sonra gelişen tek kutuplu dünya düzeni ile küreselleşmenin toplumlara getirdiği sorunlar karşısındaki bugünün Türk milliyetçiliği diye.
Şüphesiz imparatorluk sosyal şartlarında doğan ve gelişen milliyetçilik ile imparatorluk sonrasında gelişen, modern Türkiye’yi kuran milliyetçilik dönemi, şartları siyasal stratejisi gereği birbirinin eşiti olmadığı gibi, 1945 sonrasında bütün dünyayı etkileyen iki kutuplu yenidünya düzeninin siyasal, stratejik şartları da aynı değildir. Dolayısı ile 1945 sonrası sosyal hareketler ve bunların sosyolojisi de aynı değildir. Değişen sosyal dinamikler ister istemez sosyal olayları da değiştireceğinden, 1945 sonrası Türk milliyetçiliği de ister istemez bundan etkilenecektir. Bu etkilenme beraberinde yeni siyasal duruş ve yorumu getirecektir. İşte Türk Milliyetçiliği, kendi çağının çözümlemesini köklerine uygun olarak yorumlamış ve o günün yenidünya düzeninin çatışan siyasal şartlarına göre şekil almıştır. Tıpkı bugün olduğu gibi.
4-Türk Milliyetçiliği bilimsel alanda doğmuştur. Bir sosyal bilim olan sosyolojinin çocuğudur. Türk Antropolojisinin bilişsel evreninde geliştirilmiştir. Tarih ile hafızası, dil ile zihni yerli yerine oturtulmuştur. Türk Milliyetçiliğini bilimsel yapan öz de budur.
Türkiye’ye sosyolojiyi ve antropolojiyi getiren Ziya Gökalp’ın sosyolojisinin temellerinde Durkheimci sosyal bütünleşmeci, anlayış vardır. Hiç şüphesiz, toplum konusunda Durkheim ile Marks aynı şeyi söylemez. Bu sebepledir ki Türk milliyetçiliği Durkheim’in bütünleşmeci, sosyal dinamik kuramını benimserken Marks’ın proleterci sınıfçı sosyolojisi ile elbette örtüşmez. Türk milliyetçiliğinin sosyalist olamayacağını söylememizin bir diğer yanı da budur. Bu durum aynı zamanda cemaatçilikle de örtüşmez.
İşte bu ayrım, 1945 sonrası Türk milliyetçiliğinde de kendini göstermiştir. Türk milliyetçileri, cumhuriyetçi, demokratik hür dünya ile ilişkileri benimsemiş, sosyalist ve komünistlerin Sovyet yanlısı politikalarına karşı çıkmıştır. Türkiye’nin kurtuluşunu, hür dünya ile bütünleşmekte görmüştür. Böyle bir politik duruş sebebiyle Ülkücülere Amerikancılık(emperyalizmin dümen suyunda) yakıştırması yapılıyorsa, Türkiye’yi Sovyetleştirmek isteyenlere ne yakıştırması yapılacak bunu da bilmemiz lazımdır.