İsyan kimlik için mi?
Ne olacak? Sonuç alınana kadar mı isyan? Bir millî devlet biterse, isyancılar, kendi istediklerini belki elde ederler. Hiç sanmıyorum ki, kendi iradeleriyle bir varlık göstersinler. İç içe geçmiş, tekleşmiş cemiyetten kimi, nasıl koparacaksınız?
Cumhuriyet'in millî devletin tekevvünü (oluşumu) sırasında ele aldığı "şark meselesi"ni, maalesef, Cumhuriyet ve M. Kemal düşmanlığı için kullananlar, bugün PKK'nın alabildiğine kök salmasının önünü açmışlardır. "Neden?" sorusun soramayanlar, sebepler üzerinde asla düşünemezler; fikir de üretemezler ve teslim olurlar.
PKK'nın o kadar çok propagandası yapıldı ki, hem de PKK'nın dayanmak istediği etnisiteyle hiç alâkası olmayanlar PKK'yı öne çıkardılar. Keşke geriye dönüp bakabilmeyi bilselerdi.
Dr. Aytekin Ersal'in "Şeyh Sait'ten Dersim'e: Cumhuriyet'in Şark Meselesi" başlıklı esaslı çalışmasından hareketle Cumhuriyet'in "şark meselesi"ni ele alıyoruz.
Şeyh Sait İsyanı'nın çok mühim neticeleri olmuştur. İsyanın bastırılmasının ardından tek parti otoriterliğine geçilmiştir. Takrir-i Sükûn Kanunu (huzurun sağlanması kanunu) çıkarılmış, birçok kısıtlamalar getirilmiş, yeni kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmıştır.
Bölgedeki entegrasyon açısından özellikle Terakkiperver Fırka'nın kapatılması olumsuz olmuştur. Zaten entegrasyon "İşadamı, esnaf birliğinin üyesi, x partisinin temsilcisi, eğitim derneğinin gönüllüsü veya doktor, tabipler birliğinin üyesi, kadın hakları savunucusu, çevre hareketinin öncüsü gibi kimliklerin yeşereceği bir ortam" ile mümkün olabilmektedir. Bölgede yaşanan modernleşme açığı millî kimliğe entegre olacak yapıların tedirginliklerinin zeminini oluşturmuştur (s. 54-57).
1926'dan itibaren İskân politikaları devreye girmiştir. Yer değiştirme korkusu, geleneksel aşiret kimliğinin çözüleceği endişeleri, 1926-1930 Ağrı İsyanları'nın temel belirleyicisi olmuştur (s. 101-107). PKK'nın atası unvanını hak eden Ermenicilikle iç içe Hoybun'un, İhsan Nuri (1893-1976) önderliğindeki çabalarına rağmen "Kürt isyanı" portresinin içini dolduracak bir manzara kamuoyuna verilememiştir. A. Ersal'ın şu ifadeleri Liberallerin ve İslâmcıların döneme bakışlarındaki anakronik yanları ortaya koyar:
"Gerek sürece kaynaklık eden modernleştiricilerin zihniyet dünyası gerekse Kürtlerin de aralarında bulunduğu Müslüman etnikliklerin farklı kültürel kurumlaşmalar içerisinde olmaması, Türkiye özelinde ulus-devlet inşası sürecini geleneksel toplumun değer yargılarının sekülerleşmesi çabasına odaklamıştır. Türk Tarih Tezi gibi Türkçülüğün en fazla vurgulandığı metinler bile, etnik farklılıkları dışlamaktan ziyade, radikal dönüşümlerin kaynağında Türk varlığı bularak bir tür meşrulaştırma arayışının ifadesi olmuştur." (s. 113.)
Mülkiyeli ve Harbiyelilerin zihniyet dünyalarında eğitim ve şiddet tekelinin millî devletin inhisarında olduğu, modern bir ülke arayışı vardır. Türk Tarih Tezi ve bunun gibi arayışlarının etnik hassasiyetten ziyade medeniyet değiştirme çabasının ifadesi olduğu yaklaşımı milliyetçi bir kalemden, Erol Güngör'den gelmiştir (s.121, d.n 47). Zaten kitabın bütününe bakıldığında "Kürt etnikliği" üzerinden ayrılıkçı bir tarih inşasına girişen okumuşların "hayali cemaat" metaforuyla nitelendirilmesi (s.68, d.n.7.) milleti tarihî bir gerçeklik olarak kavrayan yazarın, kültür bütünleşmesine vurgular yapması da Ziya Gökalp-Mümtaz Turhan-Erol Güngör geleneğinden izler taşır.