İstismar konusu seçimler kadar önemli!
Şüphesiz son haftalarda gündemi en çok meşgul eden konu, seçimler. İşte bu nedenledir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu'nun gündeminde bulunan cinsel istismar yasa tasarısı, erken seçim dönemindeki yoğunluk nedeniyle yeni döneme kaldı.
Oysa seçimler bu ülkenin geleceğini tayin ediyorsa, seçimlerden daha kritik ve daha önemli olabilecek yegâne şey ülkenin geleceğini emanet edeceğimiz çocuklardır...
Hazırlanan tasarı mevcut hali ile ancak siyasi tartışmaları dindirme işlevi görebilecek, sonuçları itibariyle bekleneni veremeyecek yapıdadır. Elbette ki olumlu yanları da var ancak halen çok çok eksik, çok çok yüzeysel. Bu yüzden ertelenemeyecek, üzerinde detaylıca istişare etmeyi gerektiren bir düzenlemedir, cinsel istismar yasa tasarısı...
Tasarıda yer alan düzenlemelere başlıklar altında göz atarsak...
Suç tanımındaki ayrım
Tasarıda ilk göze çarpan artan cezalar. Ancak ceza artırımı suçun yalnızca nitelikli hali ile sınırlı. Şöyle ki, Türk Ceza Kanununun cinsel istismara ilişkin 103. maddesinin ilk fıkrası suçun basit şeklini düzenler: "Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." Aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise suçun nitelikli hali şu şekilde: "Cinsel istismarın vücuda organ veya sair cisim sokulması suretiyle gerçekleşmesi durumunda..."
Suçun nitelikli halinde belirtilen şekilde işlenmemiş bütün istismar fiillerine verilecek ceza 8 ile 15 yıl arası hapis iken, tasarıya göre, suçun nitelikli halinde cezanın alt sınırı 30 yıl hapis olup müebbede varabiliyor. Hukuk devleti ilkesinin bir gerekliliği olarak, cezalar birbiri ile orantılı olmalıdır. Benzer fiiller, benzer cezalandırmalara tabi tutulmalıdır. Bu sebeple, cinsel istismar suçunun yalnızca nitelikli hali değil, bütün olarak suçun basit şekli de dikkate alınarak düzenlemeler yapılmalıdır.
Hadım meselesi
Şüphesiz ki, cinsel istismar, toplum vicdanını en çok rahatsız eden suç türüdür. Bu sebepledir ki normal koşullarda kendisini 'şiddet karşıtı' olarak tanımlayan pek çok kişi, bu suç söz konusu olduğunda hadım veya idam gibi cezalandırmalardan bahsedebiliyor.
Bu nedenle, fail infaz kurumundan tahliye edilmeden 3 ay önce başlayan ve tahliyeyi takiben 5 yıl boyunca kişiye kimyasal madde verilmesi suretiyle gerçekleştirilen kamuoyunda 'hadım' olarak bilinen "kimyasal kastrasyon" uygulaması da tasarıya girmiş durumda.
Ancak...
Hadım konusu, önleyici değildir. Şöyle ki... Uzmanlar, bu tür suçların faillerinin genel itibariyle çocuğa, çocukluğa veya kadın cinsine duyduğu öfkeden kaynaklandığını söylüyor. Faillerin, eylemi gerçekleştirme sebepleri çoğu zaman fiziksel değil, psikolojik bir dürtü kaynaklı. Böyle bir müdahale, failin öfkesini arttırarak suçu farklı şekillerde daha çok işlemesine neden olabilir...
Yukarıda yazdığım suç tanımı ayrımına bakarsanız, hadım edilen kişinin bu suçu işlemeye devam etmesi pek ala mümkün. Suçun basit şeklini de nitelikli halini de (sair cisim, yani kalem, sopa, şişe vb. yolu ile) işleyebilir.
Suç tanımının bütününü düşündüğümüzde ağırlaştırılmış hapis cezaları, suçun devamlılığını önlemede çok daha etkili cezalardır.
Her şeyden önemlisi, böyle bir uygulamanın mağdur çocuğa hiçbir faydası yoktur. Bu uygulama, ancak toplumdaki öfkeyi dindirmeye yarar. Ancak öncelikle düşünmemiz gereken toplumun öfkesi değil, çocuktur. Çabalamamız gereken, çocuğa el değmesini engellemektir!
Yayın yasağı
Tasarıda medyaya kısıtlama getiren madde şöyle: "Çocuğun yüksek yararı gerektiriyorsa soruşturmanın başlangıcında olayla ilgili basın yayın, radyo, televizyon, internette yapılan yayınların kısıtlanmasına, yayın yasağı konulmasına, içeriğin çıkarılmasına, erişimin engellenmesine karar verilir."
Düzenleme, genel mantığı itibariyle yerinde ancak yeterli açıklıkta değil. Elbette ki çocuk yargılamalarında gizlilik esası mevcuttur ve bunun için çocuğun kimliğinin yanı sıra, ailelerin de kimlikleri gizlenip, gereksiz ayrıntılardan kaçınarak çocuğun tanınması kesin olarak engellenmelidir.
Ancak haber konusu olay tümü ile gizlenmemelidir. Aksi durum toplumda istismar suçuna ilişkin hassasiyeti, dolayısıyla kamuoyunun baskısını ve yargılamada toplumun denetimini azaltacaktır. Bunun yanı sıra, sosyal medya üzerinden yanlış bilgilendirmelerin de artmasına neden olacaktır.
Memurluk yasağı ve ceza indiriminde gerekçe şartı
Tasarıda önemli ancak pratikte hiçbir değişikliğe sebep olmayacak iki düzenleme var ki, adeta bir şeyler yapmış gözükmek için yazılmış. Bunlardan ilki, cinsel istismar suçundan ceza alan kişilerin devlet memuru olmasını yasaklayan düzenleme. Mevcut yasalara göre zaten "kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına çarptırılan kişi" devlet memuru olamamakta ve memurluktan çıkarılmaktadır.
Diğer olumlu gibi sunulan ancak aslen gereksiz olan düzenleme ise cezada takdir indirimi uygulanması halinde hâkime gerekçesini açıklama zorunluluğu getiren düzenlemedir. Nitekim Anayasa m. 141 ve Ceza Muhakemeleri Kanunu m. 34 uyarınca zaten kararlar gerekçeli olmak zorundadır.
***
Tasarıda üzerinde uzun uzadıya konuşulması gereken daha pek çok konu başlığı var. Yukarıda yazdıklarım yapılabilecek eleştirilerden yalnızca bir kaçı. Tasarıda yer almayan veya eksik şekilde yer alan diğer değerlendirmelerimi başka bir yazıda anlatacağım. Ancak görüldüğü üzere bu tasarının faydalı bir şekilde yasalaşması için daha çok yol kat etmek ve çok daha detaylı düşünmek gerekiyor. Yapmış olmak için değil, çocuklar için gerçekten faydalı şeyler yapmak gerekiyor.