İşte günah işleme özgürlüğünün felsefesi
Sonunda iş özgürlüklere ve itiraflara kadar geldi. Bu da bir gelişme. Nihayetinde dolaylı itiraftır “günah işleme özgürlüğü” talebi.
Bir milletvekili çıkıyor. Tüm gelişmeleri ve hırsızlıkları meşrulaştırmak adına dolaylı bir itirafta bulunuyor. Diyor ki “Günah işleme özgürlüğü de var.” Cümle burada bitmiyor Allah’ın ne istediğine de karar veriyor. İlave ediyor: “Allah böyle istiyor...”
Gerçekten söylediği gibi mi? Felsefi tartışalım ve bakalım.
Özgürlük nedir? Nasıl bir şeydir ki bir hak olarak “günahı” da içerecek derecede kişileştirilebiliyor?
Fransız ihtilalini yapanlar köleci toplumdan ulus topluma geçerken “Yurttaşlık” ve “özgürlük” kavramına, anlam yükleyip tanımladılar. Buna göre özgürlük: “Başkasına zarar vermeden dilediğini yapabilmektir.”
Eğer herhangi bir hükümet, başkalarına zarar vermeden günah işlemeyi (çalmayı, suç işlemeyi) başarabiliyorsa elbette bunu yapsın derim ben.
“Felsefi tartışalım” demiyor mu bu zat? Söylüyor. İşte felsefi tartışıyoruz. Platon: “Adalet, hak edene hak ettiğini vermektir” diyor. Hak eden hak ettiğini alacak, özgürlük de başkalarına zarar vermeyecek.
Bu durumda kamu mallarının dağıtımında, ihalelerde, devlet yönetiminin tüm yükümlülüklerinde “hak edene hak ettiğini vereceksiniz” ki özgürlüğünüzü kullanabilesiniz. Çünkü (siz söylüyorsunuz) özgürlüğün kendisi de bir haktır. Ayrıca hak edene hak ettiğini vermediğinizde sadece adaletsizlik yapmıyorsunuz başkalarına zarar vermiş oluyorsunuz.
I. Kant’a göre ahlâk, hem niyetinizin salt iyi ve doğru olması, hem de davranışınızın niyete uygun olmasıdır. Aklınız başka, davranışlarınız başka söylüyorsa, tutarsızsanız, orada iyilikten, doğruluktan yani ahlâktan söz edemezsiniz.
Aristo’ya göre iyi insan, erdemli karakterli kimsedir. Öyle ise özgürlük tanımı gereği ahlâksızlığı içermez. Ahlaksız olan iyi olmayandır. Doğru olmayandır. Doğru olmayanı yaptığınızda başkaları zarar görmüyorsa orada özgürsünüz ve dilediğinizi yapabilirsiniz. Ancak iyi olana ve doğru olana zarar veriyorsa burada özgürlüğün sınırı biter.
Çalmak, ihaleye fesat karıştırmak, hak edeni hak edene vermemek, ayrımcılık yapmak “iyi ve doğru” olan değildir. Bunları yapmak özgürlük alanına girmez. Niye? Çünkü özgürlük “başkalarına zarar vermeden dilediğini yapmaktır” da ondan. Bütün bu şartlarda eğer becerebiliyorsanız buyurun özgürlüğünüzü alın ve kullanın; istediğinizi yapın...
İtirazımız yok...
Diyeceksiniz ki “biz vakfımıza rızaya dayalı yardım alıyoruz. Veren memnun alan memnun. Bunun neresi başkalarına zarar veriyor?” Sizin niyetinizin gerisinde salt başkalarına karşılıksız hibe yapmak varsa, elbette itirazım yok; ancak, “ben buna yardım edersem şu avantajlarım olur” diye içinizden geçiriyorsanız, kamuya yönelik işlerde ihale alma, kazanç sağlama, çıkar sağlama peşinde ve niyetindesiniz demektir. Bu durumda görüntüsel olarak yardım yaptığınız doğrudur, ancak gerçekte yaptığınız şey toplumun malına (çıkara) ulaşmaktır. Kant buna ahlaksızlık diyor.
Demek ki neymiş?
Adaletsiz, ahlaksız özgürlük kolay gerçekleşmiyormuş..
Bir şey daha var; Suç işleme özgürlüğü de olmuyor. Bırakın ülkeyi, toplumu, hatta devleti, suçu kişi kendine yönelik olarak gerçekleştirse bile başkalarına zarar veriyor. Örneğin vücuduna jilet atarak kendine karşı suç işleyen biri, aynı zamanda topluma, ailesine, sağlık kurumuna karşı görev yüklemiş oluyor. Bu kişiyi sağlık kurumu tedavi etmek zorundadır. Ailesi ister istemez ilgilenecektir. Toplum, onun masraflarını ödeyecektir. Dahası, yaşadığı çevrenin moraline, kamu düzeninin işleyişine zarar vermiştir.
Toparlarsak “günah işleme özgürlüğünüzü” destekliyorum Sayın vekil. Nasıl becereceğinizi bilmiyorum. Ülkeye, topluma, bireye zarar vermeden buyurun... Yol sizin... Ve bir soru: Birey olarak, parti olarak, siyasetçi olarak ahlâk sizin için ne ifade ediyor?