İşte geldiğimiz nokta
İşte bizim, 10 Kasım’da geldiğimiz nokta. Cumhuriyet bayramının 89’uncu yılında vardığımız yer işte tam da burası.
Neresi orası?
Orası, ülkenin içine düşürüldüğü kargaşa ortamının ta kendisi.
Orası, rejim tartışmalarının yapıldığı yer ve orası Türkiye’nin bölgesinde ABD payandası olarak savaşın parçası haline getirildiği durumdur.
Başka?
Ülkenin birlik ve beraberliğinin tartışılır kılınması gerçeğidir.
Ve en önemlisi, terör stratejilerinin hem devlet ve hem de sivil toplum kuruluşları tarafından kabul görmesidir. Aydın geçinenlerin yenilmişliği, devleti yönetenlerin iktidar süreci boyunca başarıya değil, tavize odaklandığı noktadır.
Bakınız, kaç gündür açlık grevlerini konuşuyoruz. Pek çok şey tartıştık, peki sonunda nereye vardık?
Tavize!
Bir soru daha: Kim kazandı?
Terörü yönetenler!
Kim kaybetti: İktidar marifetiyle Türkiye.
İşte bu kadar.
10 Kısım 2012’de getirildiğimiz yer işte tam da burası. Cumhuriyet bayramını az önce bu manzaranın parçası olarak kutlamaya çalıştık.
Galip olanlar ve almasını bilenler amacına ulaşırken, siz, ben ve ötekiler hep birlikte gün geçtikçe aşınmaktayız. Aşındıkça da zayıflamaktayız.
Ülkenin 10 yılına hükmeden güç, varlık stratejisini uluslararası politika ve içteki bölücü siyaset karşısında gerileme üzerine kurmuş durumda. İleri götürdüğünü sandığı şey, aslında geriye götürdüğüdür. Geçmişte tek parça ve bütün olan Türkiye, şimdilerde kırılma noktalarından işaretlenerek en azından ikiye ayrılmaktadır.
Bizi yönetenlerin tarihsel çizgisine bakın. Hükümet olmazdan önce de olduktan sonra da kazmayı vurduğu yer aynı; kurucu iktidar ve onun kurduğu büyük toplum. İktidar sürecini gözden geçirin. Kazandıklarıyla, kaybettiklerini karşı karşıya koyun. Nereye getirdi bizi. Aldıklarıyla verdikleri birbirinden her geçen gün uzaklaşan ve uzaklaştıkça da batan bir ülke durumuna.
Şimdi bol keseden haykırdığına bakmayın siz.
“İdam geri gelsin!”
Niye gelsin?
“Sayın” diyerek saygı belirten cümle ile hakkında konuştuğunuz teröristbaşı Abdullah Öcalan’ı mı asacaksınız? Yoksa, 33 askerin katili, yeni yarattığınız dönemin şahidi Şemdin Sakık’ı mı?
Hiç mümkün değil.
Buna ne cesaretiniz yeter ne de gücünüz. Sizin gücünüz ancak ülke içinde ABD-İsrail ve AB desteği olmayanlara yeter. Tutuklarsınız, hapislerde süründürürsünüz. Çünkü onlar yerli ve milli.
Peki yabancı olsalardı?
Yabancı karşısındaki tutum, Tanzimat’tan bu tarafa hep aynı. Hiç değişmedi ki.
Kaldı ki siz değil miydiniz AB Uyum Yasaları’nın değişmesini isteyen daha düne kadar. Haçlı papazlarının anıt ve heykellerinin önünde verdiğiniz pozlar arşivlerde duruyor. AB uğruna gezmediğiniz ülke kalmış mıydı?
Şimdi tutturmuşsunuz “idam kalksın!” diyorsunuz.
Önden buyurun efendim.
Haydi, söylediklerinizi yapın ve tarihi
şaşırtın.
10 Kasım 2012’de işte geldiğimiz nokta.