İstanbul: "Ya benimsin ya kara toprağın" tarzı bir aşk hikayesi
Yerel seçimler öncesinde iktidar, İstanbul için Kayahan'ın "Bir Aşk Hikayesi" şarkısını her yerde çalıyor, tüm afişlerde Binali Yıldırım ile Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafının yanında "İstanbul Bizim İçin Bir Aşk Hikayesi" sloganı yer alıyordu…
Yani, İstanbul kıymetliydi, büyük aşktı; kimsenin vazgeçmeye niyeti yoktu…
Seçimler bitti. Yeniden sayım devam etse de İmamoğlu'nun kazandığı yönündeki inanç kuvvetli.
Ve bir anda İstanbul'a dair söylemler değişti…
"Bakalım nasıl yönetecekler", "kazansalar da çalıştırmayız" minvalinde sözler, "topal ördek" deyimine kadar vardı…
Eee, hani İstanbul büyük aşktı!
Amaç İstanbul'un gelişimi, İstanbul'un güzelleşmesi değil miydi?
Neden "önemli olan İstanbul'un iyi yönetilmesi, bunun için elbette ki gereken uzlaşıyı sağlayacağız, İstanbul için birlikte mücadele edeceğiz" demek yerine; İstanbul için yapılacak hizmetlerin önüne ket vurulacağı söylenmeye başlandı?
Yoksa iktidarın İstanbul aşkı, üçüncü sayfa haberlerinden bildiğimiz "ya benimsin ya kara torağın" tarzı bir aşk mıydı?
Zira seçim sonrası söylemler şunu gösterdi ki, İstanbul aşkı İstanbul'a hizmet aşkı değil; İstanbul'u yönetmenin verdiği "gücün" aşkıymış.
Nitekim İstanbul önemli. Birincisi, İstanbul'u kaybetmek, devamında gelecek kayıpların başlangıcı olabilir. İkincisi ise, İstanbul'un 2019 yılı bütçesi 23 milyar 800 milyon lira. İETT ve İSKİ gibi kuruluşlarla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı iştiraklerle birlikte bu para 80 milyar liraya ulaşıyor.
Bu da muhalefetin büyük illerdeki galibiyetinin tamamı hesaplandığında, İstanbul'un da dahil olmasıyla ülke ekonomisinin yaklaşık yüzde 70'inin muhalefetin eline geçtiği anlamına geliyor.
Böyle büyük bir güç kaybı da doğal olarak, İstanbul'a sımsıkı tutunulması, kaybetmemek için ne gerekiyorsa yapılması gibi bir sonuç doğuruyor.
Bu da haliyle iki ihtimali akla getiriyor: Seçimlerin yenilenmesi ya da 'kazanamadıysak bunun bedelini ödeyeceksiniz' tarzı bir karşı duruş ile hizmetlerin engellenmesi.
Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, YSK'nın seçimlerin yenilenmesi kararı alabilmesi için gerekli koşullar mevcut değil. Şu durumda, YSK koşul falan dinlemez diyebilirsiniz ancak böyle bir karar, emin olun AKP'nin oyunu daha da düşürecektir.
Zira, öncesi, seçim günü ve sonrası ile bir bütün olan seçim sürecinin her aşamasının demokrasi açısından hukuki ve etik birtakım gereklilikleri vardır. Seçim sonrasına dair en büyük gereklilik ise, sandıktan çıkan sonuçlara saygı duyulmasıdır!
Bu saygı ise, seçilen başkanın faaliyetlerinde de uzlaşı sağlamayı, seçmen tercihini hangi başkandan yana kullandıysa onunla yola devam etmeyi de içerir.
Ancak henüz seçim tartışmaları sürerken, belli bir tutarın üzerindeki ihaleleri Cumhurbaşkanlığı makamının onayına bağlayan yasal bir düzenlemenin gelebileceği ihtimali konuşuluyor… Muhalefete geçen yerlerdeki belediye meclislerinde çoğunluk Cumhur İttifakı'nda olduğundan belediye başkanlarının bu açıdan da engellenebileceği konuşuluyor…
Anayasa Mahkemesi, hızlı karar alıp, "İçişleri Bakanlığı'nın güvenlik gerekçesiyle belediyelerin taşınmazlarına el koyabilmesini öngören yasanın iptali" talebini "bu hafta" reddediyor…
24 ilçede il meclisinde oyunu AKP'den yana kullanan seçmen dahi, belediye başkanı olarak İmamoğlu'nu görmek istediyse, onun koltuğa oturmasını engelleyen her türlü eylem İmamoğlu'na desteği daha da arttıracaktır. Bu açıdan sandıktan çıkan sonucu kabullenmek, en doğru karar olacaktır.
Bir aşk şarkısı ile seçim faaliyetleri yürütülen İstanbul'a şu günlerde en uygun şarkı Sertab Erener'in İstanbul isimli şarkısı gibi. Hele ki son nakaratın İmamoğlu'nun ağzından söylendiği ihtimalinde...
"Kimisi paça sıvar dereyi görmeden
Kimisi bütün yutar lokmayı bölmeden
Kimisi düşmez yakadan başa çorap örmeden
İnceden
Ne çok canlar yakar İstanbul
Bolca günahlara sokar İstanbul
Hızlı koşanları çabucak yorar İstanbul İstanbul
Dinle beni biraz, şşt
Sen, sen,
İstanbul sever seni sen beni seversen"