İsrail katliamla ayakta kalabilir mi?!
Türkiye’de seçim bitti. İsrail’in katliamı daha çok gündeme gelecektir.
Muhalefet partileri iktidarı ikiyüzlülükle suçladılar. Görünürde haklıydılar. İsrail’e lânet okuyan Ak Parti iktidarı, okuduğu lânet kadar İsrail’le mal satıyor, mal satılmasına izin veriyor.
Mal satmaktan vazgeçmek, düşmanlığı doruğa çıkarmak öyle kolay değil. Sen ihracatı durdurduğunda İsrail çökmeyecek. Siyonistlerin hâmileri çok fazla.
Ne yazık ki, Filistinliler İsrail’e muhtaç. Filistin yönetimi, İsrail limanlarından faydalanıyor. Bu da İsrail’in iznine bağlı. Yine İsrail vatandaşı 1,8 milyon Filistinli yaşıyor. 120 üyeli İsrail parlamentosunda 1988’den beri milletvekilleri var.
Batı Şeria’da Filistinli sayısı 3,3 milyon. Gazze’de, Siyonistlerin vahşetinden önce 2,3 milyon Arap vardı. Vahşet biter mi, biterse kaçı topraklarına döner, bilinmez.
Filistinliler, 1948’den beri yerlerinden ediliyorlar. Çoğu çevre Arap ülkelerinde olmak üzeri 6 milyon Filistinli mülteci.
Ne yazık ki, Arap ülkeleri İsrail saldırdıkça sanki “Oh! Gazzelileri vursunlar, HAMAS’ı çökertsinler!” havası içindiler.
HAMAS diğer Arap ülkelerinde El-İhvânü’l-Müslimîn-Müslüman Kardeşler’den farklı görülmüyor. Müslüman Kardeşler, Arap krallıklarında ve diktatörlüklerinde tepedekilerin korkulu rüyasıdır.
Filistin’de kavga hiçbir zaman bitmeyecek. Geçmişte Yahudiler mazlumdu. Son vahşet, asıl mazlumun kimler olduğunu gösteriyor.
Filistinliler kendi topraklarında sürekli katlediliyorlar. Siyonistler katlettikçe kazanacaklarını sanıyorlar ama, matematik hesapları onları uçuruma götürüyor. Öldürdükçe Filistinlilerin, samimî Müslümanların içi daralıyor, yürekleri parça parça oluyor, hınç yüreklerini sarıyor. Onlar da “Öldüreni öldüreceksin!” demekten başka bir söz bulamıyorlar.
HAMAS, adından yeni yeni söz ettirdiğinde Gazze’deydim. Konuştuklarım çok kararlıydılar. Ölümü hiçe sayıyorlardı. Bütün Filistinliler, Gazzeliler azapla bileniyorlar. Kula kulluk onları kahrediyor.
İsrail topraklarına da “insan” olmanın ötesinde bir kaygıları olmayan, kaderin onlara çizdiği Musevî çizgiyi kabullenmiş masumlarla da konuştum.
Öldürerek toprak kazanmak, bir yerde tıkanacaktır. Öyle Siyonistler var ki, karşılarındakilerini dünyaya yanlış gelmiş yaratıklar olarak görüyorlar.
Prof. Dr. Roger Garaudy (1913-2012), Fransız fikir adamı, siyasetçi. Bir komünistti. 1982’de Müslümanlığı seçti.
Siyonistlerin, yanlışlarını, açıklarını tek tek ortaya koyan İsrail Sorunu-Siyasî Siyonizm” kitabı, 1983’te, Fransa’da yayınladı. Siyonist lobisi hemen harekete geçti. Kitabı çıkaran yayınevini iflas ettirdi. Kitap bir daha basılmadı.
Garaudy, Siyonistlerin Filistinlileri nasıl yok saydığını delilleriyle ortaya koyuyor:
“Siyasi Siyonizm, Theodore Herzl'in Yahudi Devleti (1896) hakkındaki kitabından itibaren açık bir şekilde ortaya konulduğu zaman, Filistin'de bir halkın varlığı hiç dikkate alınmamıştır. Filistin halkının varlığından, ne Herzl’in kitabında tek kelimeyle söz edilir, ne de dünya Siyonist hareketinin toplantılarında. O halkın yokluğu Siyonizm’in temel ön kabullerinden biridir ve bu ön kabul, daha sonraki bütün cinayetlerin kökenini oluşturur. Madam Golda Meir 15 Haziran 1969’da Sunday Times gazetesine verdiği demeçte şöyle der: ‘Filistinliler yok. Filistin'de kendisini bir Filistin halkı olarak gören bir halk varmış da, biz onları kapı dışarı edip ülkelerine el koymuşuz gibi bir durum söz konusu değil. Onlar zaten yoklar.’
Onlar yoksa ve öyleyken direniyorlarsa, bu ‘yoklar-varlar’, tıpkı Amerika kıtasının yerli halkına Amerika’ya göç edenlerin daha önce yaptıkları gibi, bunlar da ya kovulup atılmalı veya katliama tabi tutulmalı.
Einstein, (o sıralar Dünya Siyonist Örgütü'nün liderlerinden biri olan) Weizmann'a ‘Filistin Yahudilere verilirse, Araplar ne olacak?’ diye sorduğunda Weizmann şu cevabı verdi: ‘Hangi Araplar? Sayıları o kadar az ki!’” (Roger Garaudy, İsrail Sorunu-Siyasî Siyonizm, çev. Cemal Aydın, Türk Edebiyatı Yayınları, s. 49-50)
Garaudy, kitabının sonuç bölümünde şu hükme varıyor:
“İsrail Siyonist devleti, dikildiği Filistin'de ne tarihî, ne Tevrat'a dayalı dinî, ne de hukukî açıdan hiçbir meşruiyete sahip değildir. Ahlâkî açıdan da meşruluğu söz konusu olamaz, çünkü (ırkçılık, yayılmacılık ve devlet terörünü esas alan) gerek içerdeki, gerekse dışardaki davranışı, onu diğer devletlere benzer ve hatta o devletlerin en kötüleri arasındaki bir devlet olarak karşımıza çıkarıyor...” (s. 201)
Daha önce de yazdım… Çatışa çatışa, öldüre öldüre nereye kadar?!
Ya bir arada yaşamanın yolunu bulacaklar ya da İsrail devleti kendi defterini ebediyen kapatacak.