İslam'da din devlet ilişkisi
Hayrettin Karaman hoca kendi kendine soruyor: "Müslümanların devleti, siyaseti, hukuku, ahlakı, hayat tarzı İslam''dan bağımsız olur mu?"
Bu soruyu anında cevaplıyor: "Bence olamaz…"
Böyle bir sorunun cevabı sadece dinler için değil, bütün inançlar için böyledir. Tüm inançlar; ilkeler, değerler ve belirli bir düşünce sistemine göre kurulur ve işler. Meselâ Marksizm''i benimsemiş kişilerin eğitim anlayışı ve pratiği, hukuka bakışı, hayat tarzı, dünya görüşü, Marksizm''den bağımsız, ondan farklı olabilir mi?
Kesinlikle olamaz.
Neden?
Çünkü o da bir inançtır ve kendisiyle çelişirse anlamını yitirir de ondan.
Bu durum, diğer tüm ideolojiler ve inanç sistemleri için geçerlidir.
Dinler de öyle.
Ne Hristiyan ve Musevi ne de Müslüman, kendi inanç sistemiyle çelişik onunla zıt yaşam pratiğini (amellerini, eylemlerini) benimseyemez. Zira bu durum, kişinin hem inanç çelişkisini ve hem de inançlarına olan bağlılığının sorgulanmasını gerektirir. Kişiyi din dışı hâle getirebilir.
Din devlet ilişkilerini sorgulayan, konuyla ilgili olarak da iki yazı kaleme alan Karaman, söylediklerinin tam aksini yapmaktan çekinmediği gibi, kendini hâlâ kategorik olarak İslam''ın neferi saymaktadır.
Hatırlayalım.
Çok değil bir hafta önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP için, "iktidara zarar verecekse haksızlık ve doğruları söylemek caiz değil" diye yazdı.
İlahiyatçı kimliğinden dolayı bu durum, dini fetva olarak yorumlandı ve eleştirildi.
Kişinin görüşü kendini bağlıyor olsa da nihayetinde yorumu yapan şahıs, din âlimi sıfatını kullanıyor ve bu sıfatıyla yorum yapıyor. Hâl böyle olunca adama sormazlar mı; ne demek hocam, "iktidara zarar verecekse haksızlık ve doğruları söylemek caiz değil."
Yüce dinimizin doğruları, emir ve yasakları, geçerli hukuku, iş başındaki iktidarın durumuna göre, o iktidarın ikbali sürdüğü sürece mi geçerlik kazanır? Yani demem o ki; dinimizin tüm zamanlar için geçerli doğruları ve yaşam (amel) pratiği yok mu?
Taliban''dan sonra Hayrettin Karaman Hoca gibi iktidara eklemlenmiş bir din anlayışına, amel yönergesine sahip insanlar varsa ve bu geçerli olarak kabul görüyorsa, bilesiniz ki gelecekte işlevini yitiren bir dinimiz olacaktır. Çünkü bu dinin içini boşaltanlar, ateistler, deistler değil, tam tersine kendilerini bizzat dinin hamisi görenler olacaktır. Nitekim hâlihazırda olan budur.
Tekrar yazının başına dönersek bir başka çelişkiyi daha ortaya koymuş olacağız. Ne sormuştu Karaman Hoca?
"Müslümanların devleti, siyaseti, hukuku, ahlakı, hayat tarzı İslam''dan bağımsız olur mu?"
Sorusuna "olmaz" demişti.
Ancak burada bir çelişkisi daha var. O da şudur: "Müslümanların devleti, siyaseti…" kavramları.
Sormak lazım?
Hangi Müslümanların devleti?
Müslümanlar türdeş değil ki.
Hangi "Müslümanların siyaseti?"
Hanefi, Şafii, Hanbeli…
DEAŞ, Müslüman kardeşler, Taliban?..
Hangisi?
Hayrettin Karaman Hoca, homojen, türdeş, anlam bütünlüğü tam bir toplum bulursa, söyledikleri belki geçerlik kazanabilir. Aksi halde hepsini bir arada tutacak, hiçbir dini inanca veya yoruma karışmayacak, tek formül var; o da laik, aynı zamanda millî (ulus) devlettir.