İslâmcının itirazı (3)
İslâmcılar, Türk'ü kadrajdan çıkarsınlar. Etnisiteyi istedikleri kadar saysınlar zinhar "Türk"ü içine sokmasınlar.
İslâmın o kadar derin meseleleri var ki... Müslümanlar, bu zamana birbirlerini yiye yiye gelmişlerdir. Sakın halifenin birliği sağladığından falan bahsetmeyin... Halifelik diye bir müessese kâğıt üzerindedir; hepsi, sultanlıktır. Reşid Halifeler dönemini çıkarın -o dönemin de meseleleri var tabiî- hakkını vermiş bir halifelikten bahsedemeyiz. Kur'ân'da, halifelik babadan oğla geçmez diye bir kaide konulmamıştır, der, aradan sıyrılırsınız. Ya Reşid Halifeler örnek değil midir?
"Neden?" sorusunun cevabını verebiliyor muyuz?
Toruna -2,5 yaşındaydı- öğle vakti, "Gel namaza duracağız." dedim. Küçücük seccadesini kaptı geldi. Yanıma durdu. Bir iki yattı kalktı, fırladı gitti. İkindi vaktinde yine çağırdım. Bu defa bana dönüp: "Niçin namaz kılıyoruz?" diye sordu. Ben şaşkın bakarken o oyuncaklarına koştu.
Çocuklar bile eğitici çizgi filmlerin tesiriyle sormayı öğreniyor. Zamanımız "sorgu" zamanı...
İslâmda "Neden?" sorusuna, her safhada verecek cevap bulunmalıdır.
Şimdiki "İslâmcı" iktidarın "ama"sız savunucusu bir ilâhiyat profesörü"... bugünkü toplumsal matristeki maksimimiz, Kur'an'ın aslında ne dediğiyle ilgilenmek değil, şimdiki zamanın ve çağın taleplerine 'lebbeyk' demektir." diyor. Âkif'in "asrın idrâki"yle bir bağlantı kurabilir miyiz? Yoksa ilahiyatçı profesörü din dışı mı ilân edeceksiniz?
Aşağıdaki alıntı da aynı ilâhiyatçıdan:
"Basra kadısı Ubeydullah b. el-Hasen (8. yy.) Kur'an metnini gerek kendi nüzul bağlamından, gerekse bu tarihî bağlam içerisinde Arap dilinin toplumsal oydaşmaya dayalı yaygın kullanımından kopuk biçimde anlama ve yorumlamanın ne tür sonuçlar doğuracağı konusunda ibretlik bir söz olarak şunları söylemiştir: 'Kur'an ihtilafa delalet eder. 'Kader diye bir şey yoktur' görüşü doğrudur; çünkü Kur'an'da bu görüşün dayanağı mevcuttur. Sınırsız ilahi irade karşısında insan iradesinden söz edilemeyeceği (cebr) görüşü de doğrudur; zira bu görüşün de Kur'an da dayanağı mevcuttur. Her kim bu iki görüşten birini savunursa isabet kaydetmiş olur; çünkü bir ayet iki farklı anlam boyutuna sahip olabilir ve birbirine zıt iki manaya hamlolunabilir... Her kim zina eden bir kimseyi mümin olarak nitelendirirse isabet etmiş olur. Buna mukabil zinakârı kâfir olarak nitelendiren kimse de isabet etmiş olur. Öte yandan, 'Zinakâr ne mümindir ne kâfirdir; gerçekte o fasıktır' diyen kimse de haklıdır. 'Zinakâr ne mümindir ne kâfirdir; o münafıktır' diyen kimse de haklıdır. 'Zinakâr müşrik değil, kâfirdir' diyen kimse de haklıdır; keza 'Zinakâr hem kâfir hem müşriktir' diyen kimse de haklıdır. Çünkü Kur'an bütün bu farklı manalara delalet etmektedir."
Kadı Ubeydullah, benzer şu sözleri de söylüyor:
"Birisi 'katil şüphesiz cehennemdedir' dese isabet etmiş olur. Eğer 'katil cennettedir' dese yine isabet etmiş olur. Eğer bu hususta bir şey söylemeyip neticeyi Allah'a havale etse yine isabet etmiş olur. Çünkü Allah bu konuda onu sadece kulluk etmekle sorumlu tutmuştur gaybı bilmekle değil."
Ne diyeceksiniz şimdi? Neyi, nasıl açıklayacaksınız?
İki tercüme kitap okuyup "İslâm" adına konuşurlarsa, ancak, gözlerine Türk'ü kestirirler. (Mecburen devam edeceğim.)