İslamcılık ne kadar yerli?

Yazarın biri, “Batıcılık ve Türkçülük Batı’dan gelme ideolojilerdi. İslamcılık modern çehresine rağmen bu coğrafyanın varoluşsal imkânlarından beslenerek filizlendi” diyor. Türkçülüğü batıcı, İslamcılığı ise batının karşıtı gibi göstererek “aslında Batı ile mücadele sürüyor” tezini savunuyor gazetedeki yazısında. “İslamcılar, Batı uygarlığı ile hesaplaşırken aynı zamanda alternatif teklif sundular” diyor. Bu teklifin de İslamcılık olduğunu öne sürüyor.
Ne hazin bir yanılgı.
Ne kadar yanlış bir tespit.
Ne büyük bir tarih yoksunluğu, bir bilgi ve anlam hatası. Açıklayalım.
Osmanlı Devletinin son döneminde devletin gidişatı kötüleşince çareler arayan bürokrasi ve aydınlar, çeşitli kurtuluş yolları düşündüler. Bu düşünceler, siyasal çözüme dayandığı için zamanla ideolojilere dönüştü. Önce Osmanlıcılık fikri doğdu. Ardından İslamcılık ve son olarak da Türkçülük/milliyetçilik.
Her üç akımı birbirinin devamı olarak görenler çoğunlukta. Özellikle Osmanlıcılık fikrinin İslam olmayan unsurları kucaklayamadığı ve/veya ikna edemediği için geçersiz kaldığını söyleyebiliriz. Yakın tarihimizde Balkan faciası, ayrılıkçı azınlıkların, kesinlikle Osmanlılık toplumsal kimliğinde buluşmayacağını göstermek bakımından önemlidir.
“Bari geride kalanları elimizde tutalım. Ne de olsa ortak paydamız var. Dinimiz, imanımız bir” düşüncesi ise yeni bir arayışı işaret etti.
Osmanlıcılık fikri yerini böylelikle İslamcılığa terk etti. Arap çöllerinden emperyal Osmanlı kovulurken, Yemen türküsünün hazin öyküsü bize acı gerçeği haykırınca, Türk bir defa daha kendi gerçeği ile başbaşa kaldı. Osmanlı’nın kurucu toplumu olan Türk, kendini yine kendisinin kurtaracağı fikrine ulaştı böylece. Türkçülük, acı kayıpların, gözyaşlarının ve hazin kalleşliklerin sonunda ortaya çıkan dersleri içerir. Başka? Tüm yerli ideolojilerin ortaklaşa olarak kıyısından köşesinden benimsediği batıcılık, uygarlık dönüşümünün uluslaşma gerçeğine vurgu yapar. Bugün küreselleştiğimiz, AB ortaklığı peşinde koştuğumuz gibi o gün de yeryüzü ulusallaşıyordu.
Peki, bizzat Batıcılık fikrinin kendisi?
O nasıl bir şeydir?
Batıcılık meselesini iki boyutta görmek lazım. Birincisi, Avrupa’da gelişen materyalizm düşüncesinin/ideolojisinin Türkiye’de anlam kazanması ve tüm yerli düşünceye olan muhalefeti. İkincisi ise, uygarlık olarak batının gelişim düzeyine ulaşmak; bilim ve teknolojideki değişimi Osmanlı’ya taşımak ve bunun getirdiği toplumsal değişimi içleştirmek. Birincisi, fikir ve düşüncede materyalizmi temele aldığından sapmayı gösteriyordu. İkinci anlamda batıcılık ise uygarlığı işaret ettiği için özünde ilerleme var. İkinci anlamda Türkiye’de her ideoloji Batıcıdır.
Osmanlı döneminde İslamcılığın siyasallaşarak devlet yönetiminde etkin olduğu dönem, II. Abdülhamit yönetimidir. Bu dönemde otoriterleşen, kalıpçı, tüm düşünce biçimlerine karşı kontrolcü bir siyasal yaşamın dayatıldığını herkes bilir. Aynı şekilde, medreseleri ikinci plana atan neredeyse tüm batılı mekteplerin de bizzat II. Abdülhamit döneminde açıldığını, batılı anlamda ilk anayasanın yine onun döneminde inşa edilerek yine onun tarafından kaldırıldığını da herkes bilir. Buna rağmen II. Abdülhamit dönemi, batılılaşmanın zirve yaptığı süreçtir. Öyle ise, Türkçülüğü batı kaynaklı ve emperyal göstererek, İslamcılığın yerli ve milli olduğunu sanan yazar takımı köklerine iyi baksın.

Yazarın Diğer Yazıları