İslâm eşittir başörtüsü mü?!

Sığ denizde kulaç atıyoruz. İslâm, bir başörtüsüne indirgenerek tartışılıyor.

Ecevit'in TBMM'deki tavrı hâlâ gözlerimin önünde...

Merve Kavakçı, Fazilet Partisi'nden milletvekili seçtirildi. Yemin için TBMM'ye geldi. Yanında da Nazlı Ilıcak var.

(Nereden nereye... Merve Kavakçı büyükelçi yapıldı. Kızları Saray'ın himayesinde. Nazlı Ilıcak ise, hapse tıkıldı. Muhalefeti keskindi. FETÖ metö bahane. Cemaat'le ne alâkası olabilir! Darbe teşebbüsünden, çok değil üç ay önce "Bu Fethullah var ya!..." diye başlasaydı, "yandaş" gazetelerde baş köşe verilecek, ekranlarda baş yorumcu olacaktı! Mümtaz'er Türköne de sadece ve sadece keskin kaleminin kurbanı...)

18 Nisan 1999 seçimlerinde, iki başörtülü TBMM'ye girmişti. Başörtüsünde ısrar eden Merve Kavakçı idi. 3 Mayıs günü yemin törenine, kalabalık destekçiyle gelen Merve, Nazlı Ilıcak'ın koruyup kollamasında salona girer girmez Fazilet Partisi sıralarından büyük bir alkış koptu. DSP milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protesto ettiler. O seçimde CHP baraj altında kaldığı için, TBMM'de temsilcisi yoktu.

Bülent Ecevit başbakandı. Merve içeri girince Ecevit kürsüye yürüdü, geçici TBMM Başkanı Ali Rıza Septioğlu'ndan Merve Kavakçı'yı dışarı çıkarmasını istedi. Septioğlu çıkarmayınca, kendisi usûl üzerine konuşacağını söyledi. Tiki oynuyor muydu, aklımda değil, çok sertti, "'Türkiye'de özel yaşamda kadınların giyim kuşamına başörtüsüne kimse karışmıyor. Ancak burası özel yaşam alanı değildir. Devletin gelenek ve kurallarına burada görev yapanlar uymak zorundadır. Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!" dedi.

DSP'li milletvekili kadınlar kürsü önünde el ele tutuşup set kurdular.

Neticede Merve yemin edemedi ve milletvekilliği düştü.

Ecevit, İsmet İnönü'yü devirip CHP'nin genel başkanı olmuştu. 12 Eylül Darbesi'nden sonra DSP'yi kurdu. Bir başörtülü milletvekili için "haddini bildirin!" diye ağır ifadeler kullanıyordu.

28 Şubat'ı aşmalıydık ve aştık diye düşünüyorduk ki... Yine "başörtüsü" tartışması başladı. Şunu kabul edelim... Başörtüsü imtiyazlı sınıfın bir sembolü hâline getirildi. Örtü "sembol" kabul edildiği müddetçe "adalet"in kefesi bir tarafa ağdıracaktır. "Adalet"in kefesini ağdıranlar/ağdırtanlar hiçbir surette "İslâm, hak, hukuk" diyemez.

Başörtüsünü "görünmez şart" hâline getirme, insanı müraîliğe sürükler. Başörtüsündeki mana ve maksat bilinmeden takılır, menfaat sağlamak için takılır... Kadını erkeği fark etmez. Nihayet kadın erkeğin anasıdır, bacısıdır, karısıdır, kızıdır...

Şimdi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Kimsenin giyimine, tercihine karışmayız." diyor, CHP Parti Meclisi'ne bir başörtülü hanımı üye seçtiriyor.

Başörtüsü tartışmasını alevlendiren eski Kültür Bakanı Fikri Sağılar. Şu anda CHP'den milletvekili. Köşe yazarlığı da yapıyor. Bir kanalda "Türbanlı bir hâkimin karşısına çıktığım zaman adaleti yerine getireceği konusunda kuşkum var." dedi.

Yukarıda izah ettiğim gibi belki bir müraîye rastlar, kuşku duyar. Ama, hukukta merhaleler var. O hâkim hanımın vereceği ceza, başka kurullara da gidiyor.

Fikri Sağlar'ı, tereddüde düşürenin iktidar olduğunu bilelim. Kayırıcı tavrı, onu böyle düşünmeye sevk etmiştir.

İslâmı başörtüsüyle eşitlemek neye ve kime yarar?!

Yazarın Diğer Yazıları