İnsan harcama sistemi

Eğer ben işgalci bir devlet başkanı olsaydım, işgal edeceğim ülkede aynen bizimki gibi bir eğitim sistemi kurardım.
Varsın herkes, sabahlara kadar matematik çalışsın, coğrafya terimleri ezberlesin, fen konularında boğulup dursun.
Varsın işgal ettiğim ülkenin halkı çocuklarına aynı sınıfı iki kere okutmak zorunda kalsınlar. Bir milli eğitim okulları okutsun onları, bir de dershaneler. İkişer ikişer gitsin sınıflar.
Varsın çocuklar kimlik ve kişilik geliştirme çağında sosyal ortamların tümünden yoksun kalarak odalarına kapansınlar. Varsın hiçbiri lise bitirip evlenecek oluncaya kadar ülkesine katkıda bulanacak, kendisini geçindirecek bir iş öğrenmesin. Herkeste bir gelecek korkusu olsun varsın.
Ben bir ülkeyi işgal etseydim, emperyal bir güç olarak aynen Türkiye’deki eğitim sistemini uygulardım.
Benim ülkemde hâlihazırdaki eğitim sistemini doğru kabul ederek ÖSS sınavlarıyla birlikte birkaç gündür çözüm üretmeğe çalışanlar, yanılgılarını anlama gayretinde değiller.
Hâlbuki benim ülkemde, insanlar, en başından mağlup olarak eğitim sisteminin içine giriyor ve buna rağmen yine de sesini çıkarmıyor.
Acaba topyekün millet olarak birileri bize büyü mü yaptı ne?
Bir sistem düşünün, en başından kendisine girdi olarak aldıklarının yüzde 75’ini başarısız yapacağı belli olsun. Ve bu sistem, o ülkede onca akıllı insana rağmen, bir harcama makinesi gibi yıllar yılı ayakta kalsın da kimsenin gıkı çıkmasın.
Eğer o ülke halkına birisi büyü yapmadıysa ne olmuş olabilir ki böyle bir sistemi getirip hayatının tam ortasına yerleştirmiş olsun? Sorarım size ne olmuş olabilir ki bu hayatımızı karartan, gençliğimizi söndüren, çocuklarımızı liseyi bitirdikten sonra, üniversite kapısına gelince “sizin dörtte biriniz veya üçte ikiniz başarısız” diyerek hem kendi amacını belli eden bir sistem, buna rağmen halen daha yaşatılıyor olsun?
Söyler misiniz neden?
Bu eğitim sistemi denilen canavar, sadece gençlik yıllarımızı çalmıyor, aynı zamanda ülkemiz için sahip olduğumuz potansiyelleri kullanmamızı da engelliyor. Eğer bize yeteneklerimiz oranında iş öğretseydi, biz öğrendiklerimizle kimi zaman ara iş gücü, kimi zaman kalifiye eleman olur, hem geçimimizi sağlar ve hem de ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunurduk. O bunu bizden esirgiyor ve yapmıyor. Onun yaptığı şey, önce çocukluğumuzu almak, sonra da gençlik çağımıza gelince önümüze koca bir engel koyarak, ağır bir bedel istemek bizden.
Ya gençliğin getirdiği psikolojik doyumu alacak çabalar içinde olacağız, ya da bunu terk ederek dersliklere, laboratuvarlara koşacağız. Çünkü “ekmek aslanın ağzında” . Haydi, aldık diyelim aslanın ağzından ekmeği. Ve dört yıl okuduk üniversitede. Yine sorunumuz çözülmüyor. Bu defa okuduklarımız işe yaramıyor. Birileri kapıları kapatıyor ve cevap aynı: İş yok.
Öyleyse sorarım size; ben bu ülkenin yurttaşı olmaktan neden mutluluk duyayım?
Ama yine de mutlu çocuklarımız. Çünkü milli aile ve kültür yapımız, köklü ve sağlam.
Eğer emperyalizm ülkemizi ele geçirmediyse Türkiye’de başta politika üretenler olmak üzere öğretmen sendikalarının hemen tamamının bugünden tezi yok acil olarak bu sistemi ortadan kaldıracak projelere başlamaları gerekir.
Olması gereken sistem, tıpkı gelişmiş ülkelerdeki gibidir. Eğitim çağına gelen nüfusun yüzde 60-70’i mesleki eğitime, yüzde 30’u da genel liselere yönlendirilmelidir. Bunun için eğitim dönüşüm projeleri hazırlanmalıdır. Aksi takdirde işgalci eğitim sürdürüldüğü takdirde siz ister üniversitelere girişte taban puanını 140’a, ister 120’ye indirin, en fazla 50 ya da 100 bin öğrenci daha fazla almış olmanın ötesine geçemezsiniz. Önemli olan üniversiteye çok adam almak değil, nitelikli eğitim vererek aynı zamanda ara iş gücü piyasasına eleman yetiştirerek kalkınmayı sağlamaktır. Bunun sağlanabilmesi için de en kısa zamanda hâlihazırdaki eğitim sistemini ortadan kaldırmak şarttır. Yoksa bu insan harcama makinesiyle varacağımız yer yaşadıklarımızdan bellidir.

Yazarın Diğer Yazıları