İnsan harcama makinesi

Demek ki neymiş? Çok üniversite açmakla istihdam sorunu çözülmüyormuş. Hatta çok üniversite bir noktadan sonra başlı başına hayal kırıklığı yaratabiliyormuş.

Türkiye, AKP iktidarları sürecinde yönünü kayıp etti. Şu anda aradığı şey aslında kayıp ettiği yönü tekrar bulabilmek. Bunun için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem öneriliyor. Yarı başkanlık sistemi de önerilebilirdi. Önemli olan "verimlilik" ve "denetlenebilirlik."

Başka?

Yasallık.

Kısaca, yönetenlerin ve imtiyaz elde etmiş kişilerin değil hukukun üstünlüğü.

Kuvvetler ayrılığı.

Gerisi buna göre düzenleneceği için yönetimin adı ne olursa olsun, ölçütler sağlandı mı gerisi düzgün gelir.

Konuya dönersek, eğitilmiş, yükseköğretim gençliği iş bulamıyor.

Çaresiz.

Çözümü, kendi ülkesini terk etmekte arıyor.

Bir ülke için bu, ekonomi diliyle, "İnsan sermayesi kaybıdır."

Yetişmiş iş gücünü kendi ihtiyaçları ve kalkınması için kullanamayan bir ülke, bir de insan kaybı yaşamaktaysa, o ülke, ilerlemiyor, geriye gidiyor demektir.

Bu durumda "ekmek aslanın ağzında" ve adaletsizlik had safhadadır.

Gelişmiş ülkelere bakın.

Neden hiç kimse adalet aramıyor?

Neden herksin elinde işbaşındaki iktidardan adalet isteyen bir pankart yok?

Çünkü o ülkelerin toplumu derinden sarsacak büyüklükte adalet sorunu yok.

Bir de Türkiye''ye bakın.

Her kesim, kendisi için adalet arıyor. Türkiye''yi bu hale, Müslümanlığı kimselere bırakmayan, "başörtülü bacımla" başlayıp, servetine servet katanlar getirdi.

Ne garip?

Hâlbuki gerçek bir Müslüman, güven veren kimse olmalıdır değil mi? Öyle ya Hz. Peygamber "Emin" bir kimse idi. Takipçileri de öyle olmalıydı.

Oldular mı?

Kesinlikle olmadıkları gibi bir de yüksek puanla kazanan gençlerin hakkını yediler.

Hâlihazırda üniversite gençliği büyük bir gelecek kaygısı yaşıyor. Özellikle ilk bir iki yıldan sonra her üçüncü sınıfa gelen öğrenci, ertesi yıl okulun biteceğini ve sonrasını düşünmeden edemiyor.

Bırakın sosyoloji, tarih, edebiyat, antropoloji, arkeoloji gibi sosyal bilim ve alanlarını, temel meslek alanlarında öğretim görenler bile gelecek kaygısı taşıyor.

Öğretmenler her haber bültenine mesaj atarak atama istiyor.

Mühendisler, sağlık teknik ara elemanları, teknikerler iş bulamıyor, bulanlar da asgari ücret ya da az üstünde çalışmak zorunda kalıyor.

Üniversitelerin hâlihazırda içinde bulunduğu bir diğer durum nedir biliyor musunuz?

Niteliksizlik!

Şu anda birkaç üniversite hariç mühendislikler can çekişiyor. Liseden yetersiz matematik puanıyla gelen o kadar çok öğrenci var ki, tanıdığım hocalar dert yanıyor.

Haddinden fazla hukuk fakültesi var. Piyasa, avukat enflasyonuna uğramış durumda. Bu manzara YÖK''ün eseri. YÖK, aldığı kararlarla kendi varlık nedenini ortadan kaldırmış durumda. Elinde bir plan yok. Her yere eğitim fakültesi, her yere hukuk fakültesi, her tarafa edebiyat fakültesi vb. açıyor.

Mesela Türkiye''de kaç tane iletişim fakültesi var? Bu kadar iletişim fakültesiyle Türkiye ne yapmak ve nereye varmak istiyor? Bilen var mı? YÖK''ün kendisi biliyor mu?

Merak ediyorum: Ülkeyi yönettiğini sananlar, aslında yönetemediklerini fark edemiyor mu acaba?

Plansız, hesapsız, neyi, neden ve niçin yapmak gerektiği hiç hesap edilmeden ortaya konan yükseköğretim insan harcama makinesine dönmüş durumda. Gençleri, alıyor, eğitiyor, işsizler ordusu olarak sokağa, yaşlanmaya terk ediyor. Bu diplomalılar ordusu, nitelikli yetişmiş kadro, ülkesi için meslek bilgilerini kullanacağı bir işe sahip olamadan yaşlanıyor. Böylece Türkiye kendi evlatlarını harcamış oluyor. Hayatlarını karartıyor.

Neden?

Plansız kötü yönetim yüzünden.

Hâlbuki "Nüfus yönetimi" de bir ders konusu. Gel de anlat.

Eğitimin, program sorunu kadar, ülkenin ihtiyaçlarına, öğrencinin kapasite ve kabiliyetine göre yönlendirilmesi sorunu var. Toplumsal ihtiyaçlar ile öğretim arasında bir ilişki kurulmadan ve bunu da planlamadan sorunu kimse çözemez.

Yazarın Diğer Yazıları