‘İman edenler bir beden’miş, gösterin nerede?
Suriye’de Beşâr Esad zulmünden ve iç çatışmalardan kaçan milyonlar -çoğunun Türkiye’nin imkânlarından faydalanmak için kaçtığındna şüphe yok- ülkemizin her bir yerinde “yurt” edindiler. “Yurt”u özellikle kullanıyorum. Yurdu olan niye geri dönsün ki... Zaman geçtikçe gitmek istemeyenler çoğalacak. Çocukları burada doğmuştur, burada evlenmiştir, burada iş kurmuştur. Hayatın manasını burada örenmiştir.
10 milyon dolayında göçkün. Bunlar teşkilâtlandığında, yurdumuzun insanlarını darmadağın ederler. Saray erkânı bunları hiç mi akıllarına getirmiyor?!
Suriye’nin kuzeyinde belli bölge artık Türkiye’nin kontrolünde. Afrin, El-Bâb, Azez, Cerablus, Cindires, Raco, Tel Ebyad, Re’sü’l-ayn ve çevresi… 8.835 kilometrekarelik bir alandan bahsediyoruz. Suriye’nin yüzölçümü ise 185.180 km².
PKK’nın/ABD’nin kontrolünde de geniş bir saha var. Bunların Esad’a devredileceği düşünülebilir mi?
İçimizde, ağır konuşacağım, bazı andavallar Esad diyor, başka bir şey demiyor. Bu kadar aptallık olur mu?
Türkiye, PKK/ABD’nin kontrolündeki bölgeye de hiç olmazsa dolaydan girmelidir. Şu an girilmek istendiğini söyleyebiliriz. Arap aşiretlerinin PKK/ABD’nin kontrolündeki bölgelere hareket başlattı. Bir ara dursa da şiddetli çatışmalar sürüyor. Türkiye’nin Arap aşiretlerine destek vermese PKK üzerine gidilemez. Eğer o bölgeler PKK/ABD işgalinden kurtarılırsa, yine Türkiye’nin ağırlığı olacaktır.
Kontrol ettiğimiz ve edeceğimizi düşündüğümüz bölgeleri, Esad’a olsun, Esad sonrasına olsun, teslim etmek mümkün değildir. Ortaklık durulsa dahi o topraklar artık Türkiye’nin. Belli bir statü verilir ama merkez Ankara olacaktır. Onun için Esad’la görüşülsün, lafını kimse etmemelidir.
Nusayrîlik meselesi bir handikap. Şam’da hâkimiyet Nusayrîlerin. Sunnî ve Nusayrîler ister istemez bir yerde ayrışacaklardır. Bu kadar söyleyeyim. Geçmişte bunları yazdık.
Akılları almayanlar Beşşâr’ı bir şey zannediyorlar.
Göçmenler üzerinden Türk halkının üzerine geliniyor. Mesele Araplar meselesi, ırkçılık meselesi, değildir. İnsanlarımız yurtlarına sahip çıkıyorlar.
Osmanlı hayali kuranlar sanıyorlar ki Osmanlı, Türk’ü yok etmek için her şeyi yaptı. Biz madem Osmanlı hayaliyle yaşıyoruz, bütün Müslüman milletleri kucaklamak için “Türk”ü yok etmeliyiz!
Hiçbir ülkede Türkler gibi yok edilmek istenen millet yoktur. Belâ başımızdadır. Sağından, solundan her yerden saldırıyorlar.
“Siyasal İslâmcı” bir dergide muhtemelen yukarının buyruğuyla “Biz bir ümmetiz” kampanyası başlatıldı. (Arapçasında “Biz bir ümmetiz” yazılı olduğunu dün verdim.) “millet”le “ümmet”i birleştirirken, şimdi Türkçesine “ümmet” desek, farklı anlayacaklar, en iyisi Reis Bey gibi “millet” diye yuvarlayalım. “Millet” kimsede kuşku uyandırmaz hesabı içine girmiş, olmalılar. Videoda konuşanlar, “Türk” deseler, “Türk milleti” deseler de maksat, “Araplık=Müslümanlık”tır.
16 kişi, açıklamaları çok tehlikeli. Neden biliyor musunuz? Uyuyanı uyandırıyorlar.
Bir ümmetiz, bu topraklar aynı zamanda Müslümanım diyen herkesin, demeye getiriyorlar. Gelsin, kim isterse gelsin. Gelenler iyi niyetli mi?
İçlerinden biri ““İman edenler bir bedendir ve bu bedeni bölmek istiyorlar.” diyor.
“İman edenler”in yaşadıkları İslâm Konferansı Teşkilâtı üyesi 57 ülkeye bir bakın. Hangisi ideal İslâm ülkesi?
Yine biri “Müslümanların arasına 100 yıl önce olduğu gibi fitne sokulmaya çalışılıyor.” diyor.
Yüzyıl öncesi ne olmuştu? Millî Mücadele verilmiş, Osmanlı Devleti dönemi bitmiş, Türkiye Cumhuriyeti dönemi gelmişti. Fitne mi sokulmuş oluyor?
Göçmenler meselesi, “millet”, “ümmet” düğümünde çıkmaza sokuldu.
Ümmet nedir, millet nedir, ona da geleceğiz.