İmamoğlu: Hizmet esastır!
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün gazetemizdeydi. İki saate yakın konuştuk. Caddesinden sokağına, semtinden mahallesine, deresinden tepesine ücra köşelerine kadar İstanbul'u çok iyi biliyor. Ne yapıldığını ve ne yapılacağını, nelerin değişmesi gerektiğini bir bir anlattı. Söz arasında beklediğim cevabı da verdi: "Asla partizan olmayacağım, partizanlık yapılmasına da izin vermeyeceğim. Hizmet esastır."
Eğer İBB'de, partizanlık yapıldığına dair bir emare görürseniz, burada yazacağımı da bilin.
Acı bir tablo; Daha şurada işe başlayalı kaç ay oldu, iş için 200 bin müracaattan bahsetti. Yakın zamanda 13 kişi alacaklarmış, tam 6 bin kişi kuyruğa girmiş. Bu tablo, Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkıntıyı da ortaya koyuyor.
Elbette, Hamidiye Suyu meselesini de sorduk, tren garlarının adrese teslim ihalesini de. Her şeyi açık açık anlattı.
Birkaç gün önce yazdım. THY, Hamidiye Suyu boykotunu başlattı, birçok resmî ve özel müessese sıraya girdi. Devleti yönetenlerden biri de çıkıp, "Ne yapıyorsunuz siz! Allah'ın suyu... Abdülhamid Han'ın mirası. Sırf belediye muhalif ittifaka geçti diye suyun alımından vazgeçilir mi? Siz aklınızı mı yitirdiniz!" demedi.
Partizanlığın vardığı yer insanı irkiltiyor!
Belediye başkanına eskiden "Şehremini" denirdi. Evliya Çelebi, "Kırkbirinci hâkim şehreminidir ki, askerî yoktur. Amma şehrin bütün işleri ondan sorulur." diye anlatır.
1453'tan sonra, İstanbul'da emin bir kişi şehrin imar ve intizamı için vazifendirilmiştir. "Şehremini" adlandırılması 1831'e kadar devam etmiş, sonra "belediye başkanı" ve "şehremini" birlikte kullanılmıştır. "Şehremini"nin kullanılışı, 1930'da terk edilmiştir.
Belediye işleri, 1853 Kırım Savaşı'ndan sonra 1855'te, Fransa'dan alınan bir kararname ile şekillenmiştir.
İstanbul Şehremini denilince Saray'ın doktoru Cemil Topuzlu akla gelir.
İstanbul Belediye Başkanı seçilen zat, 20. yüzyılın başlarında Cemil Topuzlu'nun İstanbul için yaptıklarını ve tasavvurlarını mutlaka incelemiştir.
Cemil Topuzlu ilk şehreminlik görevine 1912 yılında başlamıştır. Topuzlu'ya şehremini olma teklifini yapan ise Sadrazam Gazi Ahmet Muhtar Paşa'dır.
Gazi Ahmet Paşa zaten Topuzlu'nun hastasıdır. Topuzlu'nun Çiftehavuzlar'daki köşkünü görmüş, binanın mimarî tarzından ve bahçe düzeninden etkilenmiştir. Topuzlu'ya, "Bir ay önce Göztepe Feneryolu tarafında geziyordum. Senin Çiftehavuzlar'daki köşkünü gördüm. O zamana kadar görmemiştim. Binanın mimarî tarzı bahçenin tanzim şekli o kadar dikkatimi celbetti ki, bu Avrupakârî köşk kimin diye meraklandım. Senin olduğunu söylediler." demiş.
Topuzlu, "80 Yıllık Hatıralarım"da İstanbul'un imarını anlatırken perişan hâlini de ortaya koymuştur.
O zamandan bu zamana değişmeyen ne derseniz, ben başıboş hayvanlar derim. Kediler, köpekler, her yerde... Hayvanların barınakları genişletilmeli ve mümkün olduğu kadar sokaklardan alınmalıdır. Hayvanseverlerimiz de çok. Yemleri sokaklara rastgele bırakılıyor. En iyisi hayvan barınakları. Tabiî, Issız Ada gibi bir yer değil... Hayvanlar ölüme terk edilmemelidir.
Sokakta, bağıra bağıra megafonla çevre sakinlerini yerinden zıplatan sokak satıcıları hiç konuşulmuyor. Bir de bunlara çare bulunması gerekmez mi? Basit meseleler gibi görünüyor ama inanın İstanbul'un imarı kadar önemli. Bütün halkı ilgilendiriyor.