İktidar yanlış sularda!
Japonya, 2. Dünya Savaşı'nda ağır zarara uğramış bir ülke. Bu zararları giderebilmek içinse üretime odaklanarak sanayi, teknoloji ve tüm bunların temelinde de eğitime önem vermiş. Bugün yeraltı kaynakları açısından fakir, yanardağlarla çevrili, sık sık deprem yaşayan bu ülke, tüm bu jeolojik olumsuzluklara rağmen dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri…
Dünyanın en güvenli metropolü Japonya'da mesela. Önemli bir araştırma merkezinin (The Economist Intelligence Unit) yayınladığı makaleye göre; Tokyo, bilgi, sağlık, kişisel güvenlik ve altyapı gibi kategorilerin yer aldığı dünyadaki en güvenli şehirler sıralamasında ilk sırada yer alıyor. Listede üçüncü sıradaki şehir ise yine Japonya'dan; Osaka.
Saatte 320 km hıza ulaşabilen hızlı trenleri oldukça geniş bir ağa sahip. Zaten demiryolu haritasını çözmek, bizim gibi raylı sistemlere pek alışkın olmayan insanlar için adeta bilimsel bir sınav!
Ülkede ulaşım sistemi zaten hat safhada gelişmiş. Trenlerin 1 saat gecikme yapması, gazetelere haber olacak kadar olağanüstü bir durum…
Hızlı yol çalışmasında dünyaya yayılan bir ünü var. 2014 yılında Fukuoka'da bir yolda metro çalışması sırasında yaşanan toprak kayması sebebiyle meydana gelen 14 metrelik koca delik 48 saatte onarılmış… (Merak edenler internetten görsellerine bakabilir. Oldukça şaşırtıcı!)
Ülkede 100 yaş ve üzeri insan sayısı 50 binden fazla ve her geçen yıl bu sayıda artış gözleniyor.
UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) tarafından hazırlanan İnsani Gelişme Endeksinde 19. sırada yer alıyor. (Hatırlatayım; Türkiye bu endekste 64. sırada yer alıyor.)
Ülkede işsizlik oranı 2.4 seviyesinde.
Ekonomisi dünyada ilk üçte; teknolojide ise dünya devi…
Honda, Mitsubishi, Toyota, Sony, Bridgestone, Shiseido, Mazda, Nissan gibi dünyaca ünlü markaları var…
4. sınıfa kadar sınav yapılmayan, mottosu her şeyden önce 'iyi bir insan yetiştirmek' olan özel bir eğitim sistemi var. Eğitime verilen önem sayesinde de okuma yazma oranı yüzde yüze yakın.
Ancak…
Dünya Ekonomik Forumu'nun 2018 Cinsiyet Eşitliği Raporu'nda 149 ülkenin sıralandığı listede 110'uncu sırada!
Ve tüm bu gelişmişliğin içerisinde Japonya'da tek eleştirilen "kadın-erkek eşitsizliği" iken, G-20 ülkeleri arasında bile kadının toplumsal hayattaki yeri açısından 17'nci sırada yer alırken; biz yukarıda saydığım olumlu özellikleri değil de kadın- erkek eşitsizliğinin en açık uygulamasını örnek aldık!
Hem de 'ben beğendim, yapılsın' gibi bilimsellikten uzak bir tavırla!
Ülkemizde son yıllarda sıklıkla karşılaştığımız durumlardan biri de bu: Halkın hiç eksikliğini hissetmediği bir husus, bir ihtiyaç gideriliyormuş gibi sunuluyor ve bir kesim, sanki en büyük eksiklik keşfedilmiş gibi hararetle bunu savunuyor.
Oysa kamuoyunun böyle bir talebi olduğu daha önce hiç konuşulmadı. Hatta çalışmalarına başlansın diye talimat verilen bu hususla 'nasıl bir eksiklik giderilmek isteniyor' bir araştırma verisi de yok.
Kadınları toplumsal hayattan izole eden zihniyetin yüksek öğretim kurumlarına yansımasının akademik hayata nasıl bir fayda sağlayacağına dair ortaya konulan bilimsel bir araştırma sonucu da yok.
Kadın üniversitesi fikrinin hangi toplumsal, kültürel ve tarihsel nedenlerle ortaya çıktığını anlamadan, faydalı sonuçlar verip vermediğini saptamadan talimat veriliyor.
Nitelikli bir araştırma gerektiren bir "reform(!)" yine tek adam emriyle yapılmaya başlanıyor.
Oysa kadınların karma üniversiteler alınmadığı bir dönemde, sosyal yaşama kazandırılmaları için kurulan bu üniversiteler, bugün, nitelikli üniversitelerle kadınlar arasına duvar ören, kadınları genel olarak bakım hizmetlerine ve iki yıllık programlara yönelten kurumlar durumunda.
Peki, Japonya'da kadınların üniversiteye katılımı oldukça az iken, Türkiye'de ise bu oran neredeyse yüzde 50'lik oranlarla eşitlenmişken ve hatta istatistikler kadınların sınavlarda ve eğitim hayatında daha başarılı olduklarını gösteriyorken; neden Japonya'nın başarıları değil de başarısız olduğu husus örnek alındı?
İktidar, bu ülkenin gerçek sorunlarına ve genç nesle hala çok uzak. 23 Haziran seçimlerindeki mağlubiyetin bir sebebi olarak gösterilen Z kuşağının isteklerine kulak vermek yerine hala farklı sularda yüzüyor… Ancak bu sulardan ona artık ekmek çıkmayacağını ne zaman anlayacak?!