İktidar kargaşa çıkarır mı?
Kılıçdaroğlu önemli bir endişenin altını çiziyor. Aslında bu endişe yeni değil. Pek çok kere basında tekrarlanıp duruyor. Neymiş o endişe derseniz Kılıçdaroğlu''nun sözlerine bakmamız lazım.
Şudur: "Erdoğan gerilimi tırmandırıp seçime gitmek istiyor. Siyasi gerilime yönelik kaygılarım var" cümlesi.
Olabilir mi?
Kast edilen "gerilim" şiddet içerikli ise bu hem muhafazakâr, hem de dindar olduğunu söyleyen bir iktidarın ileriye yönelik olarak bir daha iktidar olmama korkusundan gelebilir. Ve 19 yıldır yarattığı dönemi, yapabileceği en kötü finalle noktalamış olur. Hatta gelecekte iktidara aday olabilecek tüm muhafazakârları siyasi yükümlülük altına sokmuş olur.
Çok daha beteri, Türkiye''ye verilebilecek en büyük hasarı, bizzat kendileri vermiş olur. Böyle bir gerilim sonrasında ortaya sadece siyasal sorumluluk çıkmayacak, aynı zamanda hukuksal sorumluluk da çıkacaktır. Varsayalım bu kargaşa ile iktidarı elinde tuttu?
Peki, nereye kadar?
Darbeleri eleştirerek gelmiş bir parti ve kadroları, eninde sonunda ya tümden zorba yönetime başvuracak ve iktidarını ebedi hale getirecek yollara başvuracak yahut kurulu düzenin kurallarına geç de olsa uymak zorunda kalacaktır.
Elbette Türkiye''nin böylesine ağır buhranlar yaşamasını ve topluma böyle bir travmanın yaşatılmasını asla istemeyiz. Bu sebeple, iktidar partisi kadar ortaklarının da her ne yaşanıyor ve yaşatılıyorsa tümünden sorumlu olduğunu bilmeleri gerekir.
Tarih, çok haklılar ve haksızlar gördü. Zulümle abat olan kimse görülmedi. Dolayısı ile iktidar sahiplerinin ve ortaklarının bu konuda topluma söyleyecek bir çift sözü olmalı. Lakin Kılıçdaroğlu''nun bu sözleri, AKP cephesinde sessizlikle karşılanıyor. Bunu anladık da ortakları neden sessiz?
MHP, BBP ve VP neden çıkıp demiyor ki: "Ne demek kargaşa? Biz ülkemizi kargaşayla karşı karşıya bırakmayız. Biz demokrasiye sonuna kadar bağlayız."
Neden demiyorlar da susuyorlar.
Asıl düşündürücü olan taraf burası.
Madalyonun diğer yüzü ise, "iktidarda, hile ve zorbalıkla kalma" yöntemidir ki, bunu hiç istemeyiz. Böyle bir strateji aynı zamanda çıkar sağlamak için toplumu birbirine düşürmek demektir.
Aynı zamanda zorlama işin içine girdiği için de darbedir.
Peki, AKP normal yollardan iktidar olmuş bir parti olarak, sürecin sonunda normalin dışına çıkar mı?
Hiç şüphesiz bu soruya açıklık getirme görevi, muhatabı olması hasebiyle AKP''nin kendisidir. Siyasal düzeni aldığı gibi teslim etmek görevi de onundur. Seçimlerin adil ve güvenilir yapmak da. Ancak AKP, kendisinden önceki siyaseti "haksızlıklar" yapmakla suçlayarak, daha adil bir düzen kurma iddiasıyla vatandaştan oy alarak iş başına gelmesine rağmen, 19 yılda tam aksi yöne savruldu. Bu yönüyle toplumsal alanda güven kaybı yaşıyor.
En son örneği TÜGVA olayı.
Mahkeme kararları ortada olmasına rağmen, sırf cumhurbaşkanının oğlunun yönettiği vakfın elinde olması hasebiyle, rıhtımda çok ucuza kiralanan yerden çıkılmıyor. Çok basit ve çok temel bir hukuk kuralı çalıştırılmıyor.
Bu olay, hukukun mu, kişilerin mi daha üstün olduğunun apaçık delili olarak önümüzde duruyor. Hem de "hukukun üstünlüğüne uyacağına" yemin etmiş Meclis''e ve iktidar sahiplerine rağmen… Bu sebepledir ki, Kılıçdaroğlu endişelenmekte haklıdır.
Cumhur ortakları, sadece siyasal sistemi batırmadılar, aynı zamanda hukuksuzluğu paylaşarak, bölüşerek, hem "davam" dedikleri ideolojilerin ve hem de demokratik değerlerin içini boşalttılar.
Kim ne yaparsa yapsın Türkiye mutlaka özüne dönecek, yolundan çıkan siyaset ana caddeye çıkacaktır.