İktidar bloğunun aklındaki ne?
Son günlerde verdiği bir iptal kararı üzerine İçişleri Bakanının tepkisini çeken Anayasa Mahkemesi (AYM), şimdi de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin hedefi haline geldi. Bahçeli, AYM' nin yeniden yapılandırılması gerektiğini savunan açıklamalar yaptı.
Söz konusu tartışmanın içeriğine önem vermemin nedeni, kararlarını bu köşede de defalarca eleştirdiğim AYM' nin eleştirilmesine yönelik bir tepki değil. Nitekim daha bu hafta çoklu baro düzenlemesine dair yasanın iptalini de reddeden AYM' nin (oy çoğunluğu ile reddedilmiş bu kararın gerekçesi kadar karşı oy yazılarını da merakla bekliyorum) çoğu kararında eleştirilecek, hukuki zemine oturtulamayacak pek çok yön var.
Ancak… Bahçeli'nin eleştirileri ve önerileri, hukuki bir eleştiri olmaktan ziyade, "yeni hükümet sisteminin doğasına uygun olarak", yürütme önünde (pek de iyi çalışmayan) bir frenin dahi olmasının istenmediğinin bir yansıması. Tüm güç, yeni sistem güçlendiriliyor denilerek, "sistem" ortadan kaldırılıyor ve tüm güç cumhurbaşkanında toplanırken sisteme ait kurumlar birer birer işlevsizleştiriliyor.
AYM üyeliğindeki değişiklik
AYM' nin hukuk sistemindeki önemi nedeniyle, yürütmeye bağımlı hale getirilmesi istemi, senelerdir devam ediyor.
Hatırlarsınız, 2010 yılındaki Anayasa değişikliği referandumu ile 11 asil ve 4 yedek üyeden oluşan mahkeme, değişiklik sonrası yedek üyelik kavramının son bulmasıyla 17 üyeli bir hal almıştı. Bu 17 üyenin ise 14'ü doğrudan veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyordu.
Ayrıca, öncesinde 65 yaşına dek süren üyelik, 12 yıl ile sınırlandırılmıştı.
2017 Anayasa değişikliği referandumundan sonra ise askeri yargının kalkmasıyla askeri yargı temsilcileri mahkemeden çıkarılarak üye sayısı 15'e düşürülmüş; bu 15 üyenin 12'sini Cumhurbaşkanı belirlerken, partili cumhurbaşkanı yapılanmasına geçilmesi nedeniyle geriye kalan 3 üyeyi de Cumhurbaşkanının genel başkanlığını yaptığı partinin çoğunlukta olduğu meclis seçer hale gelmişti.
AYM üyeleri
Halihazırda AYM'de bulunan üye sayısı askeri yargıdan gelen ve bu yıl üyeliği sona erecek olan Serdar Özgüldür ile birlikte 16.
Özgüldür, aynı zamanda 2010 öncesi (Ahmet Necdet Sezer döneminde) atanmış tek üye. Dolayısıyla, 2010 değişikliği öncesi öngörülen şekilde bu yıl 65 yaşının dolmasıyla emekliye ayrılıyor.
Diğer üyelerin ise, AYM Başkanı Zühtü Arslan da dahil olmak üzere 6'sı Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde atanmıştı. Erdoğan tarafından atanan üye sayısı da yine 6. TBMM'nin görevlendirdiği adayların ise 2'si Gül'ün, biri ise Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı dönemine denk düşmüştü.
Hatırlarsanız, Gül'ün döneminde atanan bu üyelerden rahatsızlık, 2016'da Erdoğan tarafından "saygı duymadığı" da söylenen Can Dündar ve Erdem Gül'ün tahliye kararı sonrasında da dillendirilmiş; Erdoğan'a yakın çevrelerce, AYM için "Abdullah'ın Mahkemesi" isimlendirmesi yapılmıştı.
Öte yandan gözlemlerim, AYM'nin özellikle 2016 darbe girişimi sonrası oluşan korku ve baskı atmosferi nedeniyle, çoğunlukta kalan liberal tutumunu terk ederek siyasal iktidarla uyumlu, hatta zaman zaman talimata varan beklentilerini cevaplar şekilde kendi kendini sınırlayan bir tutumu benimsediği yönünde.
Soylu' nun belirttiğinin aksine, AYM' nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına ters pek çok kararı mevcut.
İktidar blokuna ters düşen kararı ise parmakla sayılacak kadar az. Ancak sisteme hukuk kırıntıları serpen bu sayılı kararlar bile iktidar bloğunu rahatsız ediyor.
Oysa, hesaplandığında, 2023 yılına kadar emekli olacak üyelerle birlikte Erdoğan atadığı üyelerle çoğunluğu yakalayacak. Bu durumda, 2023 öncesi AYM' de çoğunluğu elde etme hevesi neyden kaynaklanıyor? Seçimlerden önce yargı-yürütme birliğinin soru işaretine yer bırakmayacak şekilde sağlanması neden isteniyor? İktidar bloğunun aklındaki ne?
Yapısal değişiklik...
Öte yandan bunlar boş söylemler mi, gerçekten yapısal değişiklik yapılabilir mi derseniz; değişikliğe imkan veren anayasa değişikliği için iki yol var. Birincisi, Meclisin 3'te 2 çoğunluğunu (400 milletvekilinin oyunu) sağlamak. İkincisi ise 360 milletvekilinin oyu ile değişikliği referanduma götürmek ve kararı halka bırakmak.
Bu durumda iktidar blokunun tek başına anayasa değişikliğine gidecek yolu açması mümkün değil.
Üstelik, zaten daire yapısından üye seçimine kadar yeniden tasarladıkları yapıyı değiştirmeyi istemenin nedeni konusunda muhalefeti ve halkı ikna edici bir bahane bulmaları da oldukça güç.